Aramızdan Ayrılanlar

KAYBETTİKLERİMİZ
KAYBETTİKLERİMİZ
Urus Kemal Gülsüm Çakıl Ayşe Ibrık Hüsne Zorkun Bağdat Elmas Emine Güler Dursun Sivri Havva Rande Cennet Mağara Hüsne Berk Hortlu Hacı Vakkas Kaya Kazakçı Yusuf Yusuf Kırıcı Mustafa Dinler Semerci Durdu Emine Yarbaş Mercen Yıldızlı Mahmut Ali Sultan Karagöz Elif Dolgun Ramazan ve Ülkü D.Şehitleri Emine Kozak Ambarcı Elif Doruk Ali Fatık Onaran Ahmet Dinler Osman Ahmet Zeynep Gök Hasan Dilbaz Hanifi Kekil Mısto Hüseyin Ömer Çirkin Zeynep Nurhak Sinan Dolgun Azzıkçı Ali Hava Kekeç Ümmusün Mehmet H.Kökenöz Ayşe Kökü Hanım Tükel Mehmet Aygörmez Elif Aygörmez Ayak Cuma Mehmet Yalçın Hatice Sarıaltun Beser Mustafa Recep Mehmet İmam Cuma Ayşe Kınalı Mehmet Koca Ayşe Karabıyık Ayşe Demir Nalbant Hasan Ahmet İğde Bömrklü Onbaşı Mehmet Havuç H.Temizyürek M.Onaran E.Çetinkaya Cengiz Sümbül Fatma Berker U.Ahmet Gök Fatih Yakar ve Eşi Hasan Arı ve Eşi M.Ali Arı Hatice Yıldızlı Fahri Yıldızlı İsrafil Yıldızlı Abdurahman Çolak ve Eşi Alırza Ünal Kızı emine Mehmet Kardeş ve Eşi Akif Kuş Fatma ve Merve Koca Furkan ve Nursel Mehmet Dilik ve Eşi Ayşe Dilik Teslime Dilik Ayşe Dilik Salman Malkoç Beser Malkoç Fadime Malkoç Esin Malkoç Beser Mıstık Kasım Zorkun Duran Tekin İbrahim Kozak Nurgül Kozak Canan Kozak Cansu Kozak Enes Kozak Edanur Çalışkan Elif Yeşil Emre Çalışkan Gülsüm Çalışkan Hatice Sivri İsa Filiz Mehmet Canlı Mehmet Çadır Muzaffer Deşir Nursel Hasırcı Ramazan Kırıcı Salman Erinci Yakup Zorkun Yusuf Kelle LİNK ADI Cahal Berk Ebili Berk Mehmet Berk Ökkeş Berk Mıstık Berk Ayşe Berk Selver Berk

26 Kas 2019

BENİM YAŞADIKLARIM 3

        Bölüm  (03)         
        EVDEN KAÇTIM:
       Komşuda sakladığım sazı bir gün eve getirdi babam evdeymiş sazımı alıp duvara vurup kırdı. O gece bu şiiri yazıp babama küserek not bırakıp gittim.
 
             Baskıyı artırdın hep benden yana,
             Babam niçin beni getirdin cana?
             Biricik sazımı çok gördün bana,
             Duvarlara vurup kırdınız babam.
 
      Evimizden ve köyümden kaçtım. Mevsim kış O tarihlerde köyün yolu ve arabası yoktu. Peşimden gelen olur korkusuyla yola gitmedim tepeden tepeye giderek, bazı yerlerde kısığın o coşkulu ve soğuk sularını geçerek, on dört saat aç susuz, yayan yürüyerek köye otuz kilometre mesafede olan asfalta yatsın vardım. Bir yük kamyonuna binerek Maraş’a gittim. Kimseyi tanımıyordum. Yatacak yerim de yoktu. Birilerine sordum. Bana bir yer tarif ettiler, gittim.
        Tarif edilen yer, Saray altı Mahallesi’nde bir handır, O gece handa yattım Cebimde kuruş param yok sabah kalktığımda hancıya derdimi anlattım. Bana bir haftalığına 60 kuruş verdi sabahleyin ilk işim iki domates Bir ekmek alıp karnımı doyurdum. Bu handa günlüğü on kuruşa bir yıl kaldım, işsizdim. İnşaatlarda çalıştım. Hamallık, ayakkabı boyacılığı seyyar satıcılık yaptım. Günlük gazete ve dergiler sattım. Bir fotoğraf makinesi alarak fotoğrafçılık yaptım. İlk işim hancıya olan 60 kuruş borcumu ödedim. Şiir yazmaya devam ediyordum. Yazdığım şiirlerimi matbaalarda çoğaltarak çarşıda, pazarda, mahallelerde satmaya başladım. Biriktirdiğim üç beş kuruş ile kendime bir saz aldım. Şiirlerimi satarken çok zaman sazım yanımda olurdu. Bulunduğum müsait ortamlarda çalar söylerdim. Etrafıma toplanan insanlara irticalen söylerdim. Bu da insanların hoşlarına giderdi. Fakat zabıtalar bana bir türlü rahat ettirmezlerdi. Özel bir albümüm yok. Teyp kasetlerine kendi eserlerimi okudum. Bazı sanatçılardan birçok eser okudum...
        EZAN OKUTMADI:
       Caminin birinde imamın teşvikiyle bazen ezan okur müezzinlik yapardım. Bir sabah namazı ezan okumak istedim. İmam minarenin kapısını Kilitlemiş. Biraz sonra kendisi gelip kapıyı açtı. Bana okutmadı kendisi ezanı okudu. İmamın bana karşı davranışı zoruma gitti. Bir zaman çocukluğumda camide Kur’an okurken tökezledim. Dışarı çıktığımda yaşlı bir amca kulağımı çekiyordu. Kimin oğlu olduğumu sordu ve bana iki tokat attı. Ondan sonra namaz kılmayı, Kur’an okumayı bıraktım. Bu defa da altmış üç Yaşımda yine benzer olayı yaşadım. Bir daha ezan okuyup namaz kıldırıp müezzinlik yapamadım. İmamın arkasında namaz kılmamak için başka camilere gittim. Bu imam gibi olan imamları her nerede varsa kınıyorum. Sade bana yapmamış birkaç cami cemaatini de küstürmüştü. Camiye cemaati imam toplar. Bizim imam da camiden cemaati kaçırır. Bu imama birkaç dörtlük yazmadan edemedim.

             İyi değil gönül kırmak,
             İki gözüm oldu ırmak,
             Minareye kilit vurmak,
            Yakıştı mı sana hocam.
.
       Şiirin devamını 4. şiir kitabım (Dinlemediler)’in 201 inci sayfasından okuyabilirsiniz…
         FOTOĞRAFÇILIK YAPTIM:
        1966 yılında Maraş’ın Bitpazarı’ndan tahtadan yapılmış bir fotoğraf makinesi satın aldım. Makine elektriksiz çalışıyordu. O zaman Maraş’ta birçok fotoğrafçı bu tip makineyi kullanıyorlardı. Ulu Caminin yanında Ali Usta diye bir fotoğrafçı vardı. Bana kısa zamanda fotoğraf yapmayı öğretti. Köye geldiğimde bir müddet bu makineyle fotoğraf çektim. Sonra Ali Ustanın tavsiyesi üzerine üstten bakmalı Jüpiter marka fotoğraf makinesi aldım.Filim dolunca Ali Ustaya götürür yaptırır gelir fotoğrafları sahiplerine verir paramı alırdım. Fotoğraflarımı yapan Ali Usta bana filim banyo etmeyi, fotoğrafı karta basmayı öğretti. Ustama hep dua ettim. Ölmüş ise Allah rahmet eylesin. Köyde elektrik yoktu. Bir agrandizör makine, bir de jeneratör aldım. Ali Ustanın sayesinde çektiğim fotoğrafları köyde kendim yapmaya başladım...
         FM MİKROFON:
        Yıl 1973. Arkadaşım Almanya’dan bana bir FM mikrofon getirmişti. Yayın sahası açık alanlarda beş yüz metre, kapalı alanlarda yüz metre idi. Bana “Bu mikrofonun Türkiye’de kullanımı yasak sonra başını ağrıtma.” demişti. Arada bir Cerde jandarmalar gelirdi. Jandarmanın haberini aldığımda mikrofonu saklayacak yer arardım. Müzevirin biri beni jandarmaya ihbar etmiş. İki jandarma, bir astsubay iş yerime geldiler. “Sende telsiz varmış, çıkart.” dediler. “Yok!” dedimse de dinlemedi. Mikrofonu sakladığım yerden getirdim.
          Astsubaya verdim. Hakkımda zabıt tuttu. Zaptı imzalamadım. “Bizimle karakola gideceksin.” deyip beni yanlarına aldılar. Kazıklı Dağı’na kadar yürüdük. Astsubay beni dağda sorguya çekti. Mikrofonu nereden aldığımı ne için kullandığımı sordu. Almanya’dan bir arkadaşımın getirdiğini söyledim.“Hadi geri dön evine git.” dedi.“Komutanım bu soruyu köyde sorsanız da beni buraya kadar yormasınız olmaz mıydı o zaman mikrofonumu ver?” dedim. “Mikrofonu vermiyorum yürüdünse ayakların mı aşındı. Sana spor yaptırdık.” dedi. Mikrofonu da vermedi döndüm geldim...
        GAZYAĞI SİNMİŞ DEDİ:
       İlk defa Erinci Obasına elektrik gelmişti. Cerit halkının çoğu bu insanlara güldüler. “Erinci dağ başı kışın kar yağar, teller kırılır, elektrikler yanmaz. Boşa masraf edip evlere elektrik çektiriyorlar.” diye insanlarla alay ettiler. Erinci Obasında Mehmet Çetinkaya’nın evinin elektrik tesisatın yaptım. Saat panosun yerine takıyordum.
        Yanımda üç beş kişi beni seyrediyorlar. Ev sahibi Mehmet amca yanıma yaklaştı. “Burnuma kötü bir gaz yağı kokusu geliyor.” dedi. Ben hiç farkında değilim çalışıyorum. Ceketimi koklayarak “Ali’nin çeketi kokuyormuş.” dedi. Ben şaşırdım. Gazyağı kokusu da neymiş.” dedim. Sonradan anladım. Cerit’e elektrik gelmeden Erinci obasına geldi. Bizim evlerde gazyağı lambası yanıyordu. Meğerse latife olsun diye bana takılmıştı. 24 Mart 2005 tarihinde vefat etti rabbimden rahmet diliyorum...
        GÜVERCİN VURMUŞTUM:
       Gençliğimde ava meraklıydım. Babamın uzun namlulu, çakmaklı bir tüfeği vardı. Çok zaman babamdan izin alarak, bazen de babamdan habersiz keklik ve cırık avına Giderdim. Her gün birkaç cırık vururdum. O yıllarda kar çok yağardı. Cırıklar sürülerle gezerdi. Bir gün güvercin avına gittim. Şimdiki kaymakamlık binasının orada bir sürü güvercine rastladım. Pusuya yatıp beklerken güvercinler sürüyle geldiler. Molla Halil’in evinin süyüklerine kondular.
         Orda iki güvercin vurdum. Sevinerek eve geldim. Babam “Bunlar ne?” dedi. “Güvercin.” dedim. “Bunları vurmanın günah olduğunu bilmiyor muydun?” dedi. Babam beni öyle bir dövdüki.“Bu kuşların günahından Yusuf Amcan gözünün birini kaybetti. Yarın sen de kör olursan görürsün.” dedi. İçime bir korku girdi. O gece rüyamda kafama silah patladı. Ağlayarak uyandım. Babam “Ne oldu ne var?” dedi. “Kafama silah patladı.” dedim. “Ne silahı yat yerine.” dedi. Sağ yanağımdan ılık, ılık kan akıyordu. Babam kalktı, gazyağı lambasının ışığını az açtı. Kafanı bir yere vurmuşsun dedi. Yüzümün kanını sildi.“Oku, üfür, yat.” dedi. Sabah uyandığımda sağ kulağımın üstünde hafif bir çizik vardı. Bu olaydan sonra tövbe edip ava gitmeyi birden bıraktım...
         HALAMIN BEDDUASI TUTMUŞTU:
        İlkbaharda erik yaylasına göçerdik. Evgozu’nda ağaç bahçemiz vardı. Anam beni haftada bir gün bahçeyi sulamak için Köye gönderirdi. Bana sıkı sıkı tembih ederdi. “Bahçede kimin tavuğunu görürsen vur, öldür.” derdi. Bir gün bahçeye geldiğimde halamın tavukları bahçede geziyordu. Elime bir kaç taş alarak tavukların peşinden koştum. Halam “Tavuklarımı öldürme!” diye yalvarıyordu. Taşlarla halamın iki tavuğunu öldürdüm. Bana çok kötü beddua etti. Dut yemek için bahçemizdeki Dut ağacına çıktım. İki dakika geçmedi.
         Bastığım dal kırılınca Dut’tan aşağı düştüm. Sol gözümün üstü, kaşım yaralandı. Hala izi var. Beni kanlar içinde gören halam bu defa ağlayarak üzerime kapandı. “Ağzım kitlense de beddua etmeseydim.” diyordu. Bir taraftan yaramı temizliyordu. Yarayı temizleyip tuzlu yağ bastı. Halam ağlıyor, ben ağlıyorum anladım ki bedduası beni tuttu. Halamın bana karşı bu insancıl davranışı hala beni kahreder. Kaşımın üzerindeki yaram iyileşmeden iki arkadaşım ile erik yaylasında kayalıklara tutkal yazmaya gittik. Ama fırtına ortalığı yıkıyordu. Rüzgâr beni iki metre yükseklikteki kayadan attı. Kafamın sağ tarafı yarıldı.
        Elimle yarayı yokladım. Deri yırtılmış, kafamın kemiğine parmaklarım değiyordu. Arkadaşlarım beni bırakıp kaçtılar. Kanlar içindeyim bu mu arkadaşlık. Aşağı indim kafamı su oluğuna soktum. Su kıpkırmızı kan oldu. Beni gören yaşlı Mehmet Amca “Sen bu suyu neden kirlettin?” deyip halime bakmadan beni dövdü. Kanlar içindeydim. Ağlayarak eve geldim. Halimi gören annem bayıldı. Komşular biraz sonra annemi ayılttılar. Ne olduğunu sordu. Kayadan düştüğümü arkadaşların beni bırakıp kaçtıklarını söyledim.
        O zaman yol yok doktor yok. Akşam Hacı dayım işten geldi. Kafamın kanını temizleyip, yaraya tereyağı ile tuz basıp üzerini bir bez ile sardı. Bir gün sonra kafam balon gibi şişti. Komşular benden ümidin kesmişler. “Bugün yarın ölür.” demişler. İyileşmem üç ay sürdü. Öldürmeyen Allah öldürmezmiş. Yaşayıp gidiyoruz. Başıma gelen bu olayda yine halamın bedduasının payı olduğun düşünüyorum. Sizsiz olun da sakın kimseden beddua almayın...
        İLK DEFA SEVMİŞTİ:
       Köyde çok zengin bir aile olmasak ta orta halli bir aileydik. Babam çiftçilik, marangozluk, arıcılık yapardı. Biz sekiz kardeş hiç anne baba sevgisi görmedik. Babam bizlere çok baskı yapardı. 10 yaşıma girmiştim. Okula kendim yazıldım. Birinci sınıfa gidiyordum. Bir akşamüstü okuldan geldim. Babam beni kucağına alarak yanaklarımdan öptü, Bağrına bastı inanın sevinçten havalara hopladım. O gece sevincimden uyuyamadım. Diğer kardeşlerimi sevdiğini hiç görmedim..
 --------------------------------            

Hiç yorum yok: