Aramızdan Ayrılanlar

KAYBETTİKLERİMİZ
KAYBETTİKLERİMİZ
Çağrı Güler Mustafa Baykut M. Ali Güneş Urus Kemal Gülsüm Çakıl Ayşe Ibrık Hüsne Zorkun Bağdat Elmas Emine Güler Dursun Sivri Havva Rande Cennet Mağara Hüsne Berk Hortlu Hacı Vakkas Kaya Kazakçı Yusuf Yusuf Kırıcı Mustafa Dinler Semerci Durdu Emine Yarbaş Mercen Yıldızlı Mahmut Ali Sultan Karagöz Elif Dolgun Ramazan ve Ülkü D.Şehitleri Emine Kozak Ambarcı Elif Doruk Ali Fatık Onaran Ahmet Dinler Osman Ahmet Zeynep Gök Hasan Dilbaz Hanifi Kekil Mısto Hüseyin Ömer Çirkin Zeynep Nurhak Sinan Dolgun Azzıkçı Ali Hava Kekeç Ümmusün Mehmet H.Kökenöz Ayşe Kökü Hanım Tükel Mehmet Aygörmez Elif Aygörmez Ayak Cuma Mehmet Yalçın Hatice Sarıaltun Beser Mustafa Recep Mehmet İmam Cuma Ayşe Kınalı Mehmet Koca Ayşe Karabıyık Ayşe Demir Nalbant Hasan Ahmet İğde Bömrklü Onbaşı Mehmet Havuç H.Temizyürek M.Onaran E.Çetinkaya Cengiz Sümbül Fatma Berker U.Ahmet Gök Fatih Yakar ve Eşi Hasan Arı ve Eşi M.Ali Arı Hatice Yıldızlı Fahri Yıldızlı İsrafil Yıldızlı Abdurahman Çolak ve Eşi Alırza Ünal Kızı emine Mehmet Kardeş ve Eşi Akif Kuş Fatma ve Merve Koca Furkan ve Nursel Mehmet Dilik ve Eşi Ayşe Dilik Teslime Dilik Ayşe Dilik Salman Malkoç Beser Malkoç Fadime Malkoç Esin Malkoç Beser Mıstık Kasım Zorkun Duran Tekin İbrahim Kozak Nurgül Kozak Canan Kozak Cansu Kozak Enes Kozak Edanur Çalışkan Elif Yeşil Emre Çalışkan Gülsüm Çalışkan Hatice Sivri İsa Filiz Mehmet Canlı Mehmet Çadır Muzaffer Deşir Nursel Hasırcı Ramazan Kırıcı Salman Erinci Yakup Zorkun Yusuf Kelle LİNK ADI Cahal Berk Ebili Berk Mehmet Berk Ökkeş Berk Mıstık Berk Ayşe Berk Selver Berk

26 Kas 2019

BENİM YAŞADIKLARIM 4

         Bölüm  (04)
         KATARAKT AMELİYATI OLDUM:
        Yavaş, yavaş gözlerim görmez oluyordu. Doktora gittim. Muayene sonucu. Katarakt ameliyatı olmam gerekiyormuş. 9 Ekim 2007 tarihinde sağ gözümden ameliyat oldum. Katarak ilerlemişti, ameliyat elli beş dakika sürmüştü. Ameliyattan sonra gözüm yirmi gün hiçbir şey görmedi. Her yer bembeyazdı. Yirmi bir gün sonra yavaş, yavaş görmeye başladı. Bir baktım sol gözüm ağlıyordu. “Gözüm sana ne oldu da ağlarsın?” dediğimde
“Nasıl ağlamayım.
         Altmış yıl beraber yaşadığım kardeşimi ameliyat ettiler. Yarın sıra bana da gelecek. Seni defalarca uyardık. Kardeşimin görüş mesafesi günbegün azalıyor. Çaresine bak dedik. Bizi dinlemedin. Daha doğrusu kardeşime değil de senin ihmalliğine ağlıyorum.” dedi. Bu defa sol gözümü 06 Mayıs 2008 tarihinde ameliyat ettirdim. Ameliyatım on üç dakika sürdü. Ameliyatlarımda hiçbir ağrı ve acı hissetmedim. Ancak sağ gözüm ameliyattan sonra yedi yıl gördü ameliyatın geç sürmesinden dolayı 2014 yılında tamamen görme yeteneğini kaybetti.Tekrar doktora gittiğimde ameliyatın uzun sürmesi nedeniyle gözümün merceğine ağır baskı yapılmış. Doktor hiç çaresi yok dedi...
        KAR ALTINA TÜNEL:
       Evimizde inek ve öküzler beslerdik. Kışın kardan dışarı çıkartamazdık. Çok zaman sığırlarımızı kışın kar eritir sulardık. Bazen de tarihi taş köprünün yanındaki pınarda sulardık. O yıllarda kar çok yağardı. Evlerden atılan kar sokakları doldurur, Gidecek yol olmazdı. Babam bir hafta çalışarak damlardan atılan yığmaca karların altına tüneller açtı. Sığırlarımızı bu tünelden pınara götürür sular, aynı tünelden geri dönerdik. Komşulardan bazıları da tünelin kenarını delerek, sığırlarını bu tünelden pınara götürür sularlardı...
         KARAKOLA GÖTÜRÜLDÜM:
        Kahramanmaraş’ta kapalı çarşıda şiir satıyordum. İki kişi geldi. Şiirlerimi elimden aldılar.“Biz polisiz bizimle karakola geleceksin.” dediler. “Tamam!” dedim. Kıbrıs meydanında bir cipe bindirildim. Valilik binasına götürüldüm. Beni üçüncü kata çıkardılar. Girdiğimiz kapının üzerinde baş komiser yazılıydı. Polisler “Aradığınız kişiyi getirdik.” dediler. Kalın gözlüklü yaşlı biri oturuyordu. “Bana otur bakalım yiğit.” dedi. Adam işiyle meşguldü. Arada bir gözlüğün üstünden bana bakıyordu. “Emmi beni bura niye getirdiler?” dedim. Komiser “Sen dağdan mı geldin? Ne emmisi ben komiserim. Suçun varmış getirdiler. Bir daha bana emmi deme.
       Komiserim de.” dedi. “Tamam, emmi.” dedim. “Benimle dalga mı geçiyorsun? Şimdi seni tutuklarım.” dedi ve nereli olduğumu sordu. “Cerit’liyim.” dedim. “Cerit’linin hepsi senin gibi yobaz mı?” dedi. “Emmi kelimesine dilim alışmış emmiden başka bir şey diyemiyorum. Dedim “emmi bana istediğini söyle amma Cerit Halk’ına hakaret etme onların suçu ne.” Dedim. “Bak hele bak!” deyip iyice kızdı.
        Öfkeyle “Sen ne iş yapıyorsun?” dedi“Şiir yazar, satarım.” dedim. “Şiirlerinin altında Âşık Ali yazıyor. Bu âşıklığı nerden aldın?” dedi. “Bana aşıklığı halk verdi ” dedim. “Her şiir yazan âşık mı olurmuş kime âşıksın?” dedi. “Tabiata, insanlığa, güzel olan her şeye aşığım.” dedim. Alsana kalem birde kağıt bana bir şiir yaz bakalım.” dedi “Ben kaleme kâğıda gerek yok:” deyip irticalen aşağıdaki dörtlüğü okudum.
 
             Çarşıdaydım alıp geldi polisler,
             Getirip karşına diktiler beni.
             Küçükleri azarlamaz büyükler,
             Vurdunuz kırdınız döktünüz beni.
 
        Teşekkür ederim evladım. Bu şiiri önceden mi hazırladın?” dedi. “Şimdi aklıma geldi söyledim.” dedim
İfademi şiirle verebilirim dedim. “Tamam, evladım tamam. Senin suçun yokmuş. Seni bana getirenler suçlu, gidebilirsin. Ama ileride mutlaka bana uğra çayımı iç.” dedi. Tamam dedim bir daha da komiser beye uğramadım...
        KEKLİK AVINA GİTMİŞTİM:
       Bir gün sabah kalktığımda bir metre kar yağmıştı. O yıllarda dağlarda keklik çok olurdu. Ayakkabım yoktu avcılar ile ayak yalın keklik avına gittim. Akşama kadar keklik peşinde koştum. Akşamüstü Ozanlılar yurdunda bir keklik tuttum. Ayak yalın gezdiğimi değmişti. Vakit akşamdı kekliği alıp eve getirdim. Babam kekliği nerden aldın deyince “Avcılarla ava gitmiştim. Ben tuttum.” dedim. Ayakkabımın olmadığını biliyordu. “Ayak yalın mı gittin?” dedi seslenmedim. “Yarın ayakların şişerse sana sorarım.” dedi. Ayaklarım umurumda mıydı? Et yiyeceğiz diye seviniyordum. Anam kekliğin tüylerini yoldu, pişirdi. Birer lokma yedik. Sabah kalktığımda. Ayaklarımın altı su toplamıştı. Yürüyemiyordum. Anam babama duyurmadan ayaklarıma kına sardı. Ayaklarımın altı patladı. Bir haftada zor iyileşti. Babamın dediği doğruymuş sonra anladım...
        KEVEN İÇİNDE UYUDUM:
       Keven güzün dağdan sökülerek getirilir kışın ıslayıp doğrayarak sığırlara yedirilen bir yem türüdür. O zamanlarda bizde dâhil köylü malcılıkla geçim sağlardı. Keven getirmeyen ev olmazdı.Yumuşak olması için yağmur alacak şekilde evin önüne süyüklerin altına veya ağaçların başına yığarlardı. Bizim evin önünde Dut ağacı vardı babam keveni dut ağacının başına yığardı. Geceleri arkadaşlarımla oyun oynardık. Eve geç geldiğimde babam kapıyı açmazdı. Dut’a çıkar kevenin orta yerinde kendime yer açar üzerimi kefenlerle örter orada uyurdum. Babam o gün sabah namazını kılar keven almak için
       Dut’a çıkar aşağıya keven atarken üstüm açılır bir Ali sesi duydum gözümü açtım ki babam. Ne yapıyorsun burada dedi. Ne yapayım kapıyı açmıyorsun burada yatıyorum dedim. O gün yağmur yağmış üzerim ıslanmış. Kalk dedi beni aşağı indirdi eve çıkardı anamı uyardı şunun elbisesini değiş dedi. Elbise olarak uzun etekli fistanım vardı. Anam şaşırdı nerde ısladın üstünü dedi. Kevenin içinde uyuyordum üzerime yağmur yağmış orada Islanmış dedim. Anam babama kızdı sen kapıyı açmazsan çocuk nere gider? Elbette kendine bir yer bulur orada yatar yazık değil mi? dedi. Babam bir daha kapıyı kilitlemedi. Eve erken gel dedi. Çocukluğumda bunları çok yaşadım.
         KIRMIZI POSTALIM:
       1955 yılında Erik yaylası’na göçerdik. Davarımız, koyunumuz olmasa da dayımların oğlaklarını, kuzularını bizmde iki ineğimiz vardı onları güderdim. Ayakkabım yoktu. Ayak yalın oğlakların peşinde dolaşırdım. Ayağıma dikenler batar ayaklarım kanardı. Bu halimi gören dayım bana bir çift postal diktirmiş getirdi. Postalı ilk defa görüyordum. Babam sordu Ahmet dayım getirmiş dedim. Sevincimden uçuyordum. O gece postalları kucağıma aldım, postallarımla beraber yattım. Sabah kalktığımda ayağıma giyindim. Oğlakları, kuzuları gütmeye gittim...
         KUŞLAR HABER VERİRMİŞ:
        İlkokula gidiyordum dini dersler almam için babam beni köyün imamı Hasan Basri Tükel hocaya gönderirdi. Bu hoca köyün ileri gelen en eski hocasıydı. Hocam ara sıra elimden cüzümü alır, cüzün köşelerindeki kuş resimlerine sorar. O gün hangi suçu işlediğimi hocaya söylermiş. Eve geldim. Cüzün yapraklarında ne kadar kuşa benzer resim varsa hepsini kesip çıkarttım. Sabah oldu hocaya gittim bu defa kendi kızının cüzünü alıp yine suçlarımı kuşlardan öğreniyordu, hocam bizi kendi evinin altındaki odasında okutuyordu.
      Çocuğun eve çıkmasını bekledim cüzü alıp sobaya vurup yaktım. Öbür gün bir başkasının cüzünü aldı bu defada suçumu başka cüze soruyordu. Her gün dayak yiyordum. Bizden büyük olan kartolar sülalesinden Kadı lakaplı bir öğrenciye meseleyi anlattım. “Bana Ali sen bu kadar akılsızmısın cüzün içindeki resim senin suçunu nerden bilsin seni takip edip hocaya söyleyen birisi var.
      Onu takip et.” dedi. Bunun üzerine araştırmaya başladım. Meğerse beni hocaya şikâyet eden akrabamızdan birinin oğluymuş. Bir gün bu arkadaşıma “Doğruyu söylersen sana on tane ceviz veririm.” deyince sevindi. “Suçlarını hocaya ben söylüyordum” dedi. Bununla kapıştık. İyi bir dövdüm. Dişinin birini kırdım. Hocadan yediğim dayakların acısın çıkarttım. Bir müddet hocaya gitmedim kaçtım. Kendime yetecek kadar dini derslerimi öğrenmiştim. Daha sonra beş defa Kur’an-ı Kerim’i hatmettim. Hocam 02.07.2012 tarihinde vefat etti. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun...
         KÖYLÜ OTOBÜS ALDI:
        Köyümüzün yolu düzgün değildi. 1964 de Deli İrfan isimli bir şoför ilk defa köyümüze bir otobüs getirdi. Bu otobüs kol takıp çevirerek çalıştırılırdı. Soğuk havalarda kolay çalışmazdı. Yolcular kış günü Maraş’a varıncaya kadar soğuktan donardık. Otobüsün içerisinde küçük piknik tüpü yanardı. Herkes tüpte ayaklarını, ellerini ısıtarak yolculuk ederdi. Şoför tüpün parasını yolculardan alırdı. Bizler böyle Maraş’a yolculuk yapardık...  
-------------------------

Hiç yorum yok: