Aramızdan Ayrılanlar

KAYBETTİKLERİMİZ
KAYBETTİKLERİMİZ
Çağrı Güler Mustafa Baykut M. Ali Güneş Urus Kemal Gülsüm Çakıl Ayşe Ibrık Hüsne Zorkun Bağdat Elmas Emine Güler Dursun Sivri Havva Rande Cennet Mağara Hüsne Berk Hortlu Hacı Vakkas Kaya Kazakçı Yusuf Yusuf Kırıcı Mustafa Dinler Semerci Durdu Emine Yarbaş Mercen Yıldızlı Mahmut Ali Sultan Karagöz Elif Dolgun Ramazan ve Ülkü D.Şehitleri Emine Kozak Ambarcı Elif Doruk Ali Fatık Onaran Ahmet Dinler Osman Ahmet Zeynep Gök Hasan Dilbaz Hanifi Kekil Mısto Hüseyin Ömer Çirkin Zeynep Nurhak Sinan Dolgun Azzıkçı Ali Hava Kekeç Ümmusün Mehmet H.Kökenöz Ayşe Kökü Hanım Tükel Mehmet Aygörmez Elif Aygörmez Ayak Cuma Mehmet Yalçın Hatice Sarıaltun Beser Mustafa Recep Mehmet İmam Cuma Ayşe Kınalı Mehmet Koca Ayşe Karabıyık Ayşe Demir Nalbant Hasan Ahmet İğde Bömrklü Onbaşı Mehmet Havuç H.Temizyürek M.Onaran E.Çetinkaya Cengiz Sümbül Fatma Berker U.Ahmet Gök Fatih Yakar ve Eşi Hasan Arı ve Eşi M.Ali Arı Hatice Yıldızlı Fahri Yıldızlı İsrafil Yıldızlı Abdurahman Çolak ve Eşi Alırza Ünal Kızı emine Mehmet Kardeş ve Eşi Akif Kuş Fatma ve Merve Koca Furkan ve Nursel Mehmet Dilik ve Eşi Ayşe Dilik Teslime Dilik Ayşe Dilik Salman Malkoç Beser Malkoç Fadime Malkoç Esin Malkoç Beser Mıstık Kasım Zorkun Duran Tekin İbrahim Kozak Nurgül Kozak Canan Kozak Cansu Kozak Enes Kozak Edanur Çalışkan Elif Yeşil Emre Çalışkan Gülsüm Çalışkan Hatice Sivri İsa Filiz Mehmet Canlı Mehmet Çadır Muzaffer Deşir Nursel Hasırcı Ramazan Kırıcı Salman Erinci Yakup Zorkun Yusuf Kelle LİNK ADI Cahal Berk Ebili Berk Mehmet Berk Ökkeş Berk Mıstık Berk Ayşe Berk Selver Berk

26 Kas 2019

BENİM YAŞADIKLARIM 8

        SIRTIMIZDA TAŞIDIK:
       Kışın kar çok yağardı. Yollarımız kapalı köyde hastalanan insanlar iyileşmeyince İki ağacı sedye yapıp,İki üç metre karın içinde hastayı sırtımızda söğütlü durağına götürür tirenle Maraş’a gönderirdik. O tarihlerde köyde komşuluk, dostluklar vardı. Büyüğe saygı, küçüğe sevgi, insanlarda hatır gönül vardı. Komşunun başına bir iş gelmişse onu kurtarmak için köylü seferber olurdu. Hastalar yoklanır, yoksullara yardım edilirdi. Günümüzde bunlar unutuldu. Komşuluk kalmadı. Kimse kimsenin umurunda değil...
        SİGARAYA BAŞLAMIŞTIM:
       Yıl 1955 ben dokuz yaşındaydım. Ahmet abim askerden gelirken hiç unutmuyorum üzeri eli silahlı asker resmi vardı babama asker sığarası getirmişti. Babam içiyorsa bende içerim dedim.1 paket sigarayı gizli, gizli bir günde içtim. İkinci paketi cebime aldım bahçe sulamaya giderken etrafıma bakarak içip gidiyordum. Komşumuz Bertiz’li Ali varıdı eskiler tanırlar. Uzaktan sigara içtiğimi görmüş. Yolun kenarında ki aşılak ağacının köküne saklanmış ben yaklaşınca aniden önüme çıktı şaşırdım. Rahmetli (kuzum) diye konuşurdu "kuzum sigaramı içiyorsun dedi" seslenmedim? Sigara avucumu yakıyordu. Bir daha sordu yok dedim. "Aç bakalım elini dedi." Açtım sigara avucuma yapışmış avucun yanmış "eyvah (kuzum) günahında kaldım dedi." Babamdan çok korktuğumu biliyordu. "Seni babana şikâyet edeceğim" deyince ağladım.
      "Ağlama bir daha içmeyeceğine söz ver seni babana demeyim dedi." Söz verdim bana yemin ettirdi o gün bu gün bir daha sigarayı ağzıma almadım. Hatırası avucumda saklı, her görmeme dualar ederim. Bertiz’li Ali Amcam nur içinde yatsın topraklar onu sıkmasın. Bunu niye sizlere anlattım derseniz? Dün birinci sınıfa giden bir erkek öğrenci evimizin önünden sigara içerek gidiyordu. Yeğenim kaç yaşındasın dedim on bir dedi Öğretmen’iyin adı ney dedim demedi?
       Sigara haram niye içiyorsun dedim sana ne parasını sen mi verdin dedi? Söyleyecek söz bulamadım. Seni annene babana öğretmenine şikâyet ederim dedim. Nerdeyse bana sövecekti. "Sen ne öğretmenimi nede annemi babamı tanımazsın dedi." Sen beni tanıyor musun dedim? "yok dedi." Annelere babalara sesleniyorum lütfen bu yaşta kız veya erkek olsun evlatlarınıza sahip olun. "Ağaç yaş iken eğilir" Sayın öğretmenler sizlerde arada bir öğrencilerinizi takip edin mutlak takiptesiniz de, öğrenciniz sigara içiyorsa onu ikaz edin uyarın bir daha içmesinler. Zaman gelir ileride dualarını alırsınız. Herkese sevgi ve saygılar sunuyorum...                                                        
       SİNEMAYA GİTTİK:
      Pamuk toplama işi bittiğinde Adana’dan Maraş’a geldik. Bir gece Maraş’ta Arnavutlar Garajında yattık. Yarın akşam anam, ben ve kardeşim üçümüz bir sinemaya gittik. Biletleri aldık, içeri girdik. Sinemanın ne olduğunu bilmiyorum. Filmi daha iyi görelim diye en öne oturduk. Film başladı. Beş on dakika kadar seyrettik. Birden bire kavgalar, vurup kırmalar başladı. Karşıdan gelen atlılar üzerimize yürüyor sandım. Bağırarak anamın dizine yattım. “Ana kurtar, atlar bizi tepeleyecek, adamlar bizi dövecek.” Dedim. Anam “Korkma onlar canlı değiller.” dediyse de beni ikna Edemedi. Filmi seyretmeden sinemadan çıktık. Verdiğimiz paralarda boşa gitmiş oldu...
        TAKVİM YAPTIM:
       Kerem Salman askerden yeni gelmişti kolunda takvimli kol saati vardı. Dikkatimi çekti. Saati alıp epey inceledikten sonra Eve geldim. Dört köşe 30x30 boyutunda bir kontaplek tahtası hazırladım. Tahtanın üzerine ayrı bir levha yaptım. Takvim yapraklarının numaraların keserek birden otuz bir'e kadar günleri yapıştırdım. Üzerine kartondan kapak yaptım. Ayın ve rakamların gözükeceği şekilde bir köşesine, delik açtım.
        Kenardan her gün çevirir O günü o delik den görürdük. Babamın korkusundan takvimi bir müddet komşuda sakladım. Bir gün alıp eve geldim. Babam bana kızarak “Sen hiç rahat durmaz mısın? Yine ne yaptın?” deyince “Eve bir takvim yaptım.” dedim. “Hani bakayım nasıl yapmışsın.” dedi. Kırma diye yalvardım. Babam takvimi epey bir müddet inceledikten sonra “Böyle devam edersen ileride bilim Adamı olursun.” dedi. Kırmadığına çok sevindim. Takvimi bir müddet evde kullandık...
       TELESEKRETER YAPTIM:
      Dükkânımda olmadığım zaman gelen aramalara cevap vermesi için telesekreterli telefon yaptım. Bu cihazı sadece duymuştum. Numaram arandığında nasıl açılıyor? Arayana nasıl cevap veriyor, nasıl kayıt yapıyor diye Haftalarca düşündüm. Kafamda tasarladım. Bir telefon kiti, bir merdiven otomatiği devrelerin birleştirerek gelen aramalara cevap verip, kayıt yapması için mikro kasetli bir teyp kullandım. Orijinali gibi telesekreter yaptım. O tarihlerde köyde elektrik yoktu. Telesekreteri pil ile çalıştırdım. Bu cihazı iş yerimde sekiz yıl kullandım. Sonra bir subay arkadaşıma hediye ettim o da ne yaptı bilemem...
       TELEVİZYON ALDIM:
      Köyde elektrik yoktu. Çağlayancerit’e ilk televizyonu ve jeneratörü ben getirdim. Televizyonda ilk defa canlı bir insan görecektik. O tarihlerde televizyon akşamları azami bir veya iki saat yayın yapardı. Sonra yayın saatleri çoğaldı. Yayın başlarken ekranda yuvarlak bir resim olurdu. Yayın başladı. Adamın başı aşağı, ayağı yukardaydı, şaşırdım. O gün televizyonu ters çevirip öyle seyrettik. Yarın oldu televizyonun arka kapağını açtım. Aletleri incelerken ekranın boynunda bobinin yerinden oynadığını gördüm. Bobini eski yerine getireyim derken elektriğe çarpıldım. Elektriği kapatıp bobini sıkıştırdım, bir müddet seyrettik. 1977/1978 yıllarında istiklal mahallesinde bir yer kiralayıp çay ocağı açtım. İki yıl kadar çalıştırdım. Daha sonra başka bir arkadaşa devrettim...
       UÇURTMA UÇURDUM:
      İlkbahar aylarında Biçmeoluk’a göçerdik. Burada taş duvarlı özeri mertek ve çapkılı toprak örtülü tek katlı bir evimiz vardı. Bir tarafında sığırlarımız, diğer tarafında biz yatardık. İlkokulda iken çok dengeli uçurtma yapardım. Bir gün yaptığım uçurtmayı babamdan izin alarak yüz metre ip ile uçurdum. Çok zaman evimizin önünden ve yakınından jet uçakları geçerdi. Bazen enginden giderler pilotlar bize el sallarlardı.
       Bir gün uçak hızlı bir şekilde geçti. Peşinden uçurtmamın parçaları yere döküldü, şaşırdım. Babam bana döndü “Yaptığını beğendin mi? Uçak uçurtmaya çarptı. Şimdi geri dönüp harmana inip seni alır götürürlerse ne yaparsın?” dedi. İyice korkmuştum, Ağlamaya başladım. Babam uçağın harmana inemeyeceğini biliyormuş. Bana döndü “Ağlama uçurtmanın ipi koptu yere düştü. Buraya uçak inemez rahat ol.” dedi. Öylece rahatlamış oldum...
       UNUTAMADIKLARIM:(1)
       Yıl 1955 de Biçmoluk oymağına yaşlı bir adam gelmişti. Adı sorulduğunda beni gösterirdi. Belli ki ismi Ali’ydi. Bu insan oymakta bir hafta misafir kaldı. Konuşmayı sevmeyen bir hali vardı. Oymakta bulunan herkesin nasıl bir insan olduğunu, adamın kaç çocuğu olduğunu, isimleriyle söylerdi. O tarihlerde ağabeyim askere gitmişti. Anneme ‘’Fadime Teyze düşünme.
      Oğlun askere giderken trende biraz sıkıntı çekti. Şimdiyse rahat. Yakında çavuş oluyor. Birliği Erzurum.’’ Dediğinde annem şaşırdı. ‘’Derviş baba oğlumun yanında mıydın?’’ dedi, seslenmedi. Oymağın insanları Ali Amcadan ayrılmak istemezdi. Kırk yıllık ahbapmış gibi yanına gelen her insanla dost olur, oymaktaki insanlar kendisine derviş baba diye hitap derlerdi. Beni çok seviyordu. Bir an bile yanından ayırmak istemezdi. Hangi komşuya gitse beraber giderdik. Gündüzleri komşuları gezer, akşam olunca bizim eve gelir, beraber yatardık. Bir gün bana ‘’Ali köye git. Sizin asmadan üzüm getir, yiyelim.’’ dedi. ‘’Ali amca sen bizim asmayı nerden biliyorsun?’’ dediğimde ‘’Biliyorum. Evinizin önünde kabarcık üzümü asması var.’’ dedi.
       Acele köye gelip bir kaşıklık üzüm kesip götürdüm. Üzümü yedi. Sessizce bana dua etti. Eliyle ikide bir suratını tutuyordu. Dişinin ağrıdığı belliydi. Kimseye demiyordu. Bir gün “Ali seninle Cüceler Oymağına gidelim” dedi. ‘’Cüceler nerede?’’ dediğimde eliyle cüceleri tarif etti şaşırdım. ‘’Sen önden yürü. Ben seni takip ederim.’’ dedi. Önünde yürüyordum geliyor mu diye iki adımda bir dönüp bakıyordum.
      Yüz metre kadar peşimden geldi. “Niye arkana bakıyorsun? Beni kaybetmekten mi korkuyorsun?” dedi ‘’Evet!’’ dedim. Bu defa kendisiyle el ele tutuşarak elli metre kadar yürüdük. Bir anda elimi bırakıp yanımdan kayboldu, panikledim. Sağa sola baktım kimse yok. Baktım üç yüz metre ileriden gidiyor. Peşinden koştum. Ben vardıkça uzaklaştı. Benden önce Cüceler Oymağına vardı. Ne kadar koştumsa ulaşamadım izini kaybettirdi. Oymakta bulunan evlere tek tek sordum. Kimse gördük demedi. Ağlayarak eve geldim. Anam ‘’Ne oldu? Niye ağlıyorsun?’’ dedi. ‘’Ali amca beni attı gitti.’’ dedim. ‘’Oğlum Allah bilir ama o iyi kimselerden biriydi. Belki gelmez. Unut onu.’’ dedi.
      O gece rüyamda gördüm. Cerit’te Kör Hasan Hacı’nın evinde olduğunu söyledi. Sabahleyin erkenden köye geldim. Hacı Emminin evine vardım. ‘’Bugün size biri geldi mi?’’ dedim. Hacı Emmi ‘’ Kısa boylu yaşlıca bir adam geldi, konuşmuyordu. Eliyle dişini tutuyordu. Sordum seslenmedi galiba bu adam dilsiz dedim. Dişinin biri çürümüştü. Dişini çektim. Yarım saat önce güney bağlarına doğru gittiğini söyledi. Akşama kadar o çevreleri aradım bulamadım.’’ Bu kişi altmış altı yıldır hayalimden gitmez Bir türlü unutamıyorum...
-------------------------------

Hiç yorum yok: