Şair İçin Yazılanlar Yaşanmış Gerçekler Benim Yaşadıklarım Benim Yazdıklarım C.Âşıklar Şairler Kim Kimdir? 1 Kim Kimdir? 2 Ölenlerin Resimleri

Manşet Haber

ENGELLİ VE MECNUNLAR

MECNUNLAR VE ENGELLİLER

26 Kas 2019

BENİM YAŞADIKLARIM 6

      Bölüm  (6)        
            BENİM YAŞADIKLARIM
        MUTLU GÜNLERİM VE YILLARIM:
        11.07.1946 Tarihinde dünyaya gelmişim
06.04.1968 Tarihinde evlendim.
27.11.1968 Tarihinde Askere gittim. 24 ay askerlik yaptım
27.10.1971 Tarihinde Askerden geldim.
12.06.1973 Tarihinde Cerit Mezarlığına yakın iki katlı ahşap bir ev yaptırdım.
17.04.1973 Tarihinde Gülşen kızım doğdu.
15.02.1975 Tarihinde Gülten kızım doğdu.
22.10.1978 Tarihinde Gülhan kızım doğdu.
02.04.1980 Tarihinde Oğlum Gülbey doğdu.
30.10.1982 Tarihinde Oğlum Kenan doğdu.
24.09.2002 Oğlum Kenan Askere gitti.
04.09.2007 Oğlum Gülbey Askere gitti.
07.02.2015 Tarihinde torunum Ergün askere gitti.
29.08.1993 Tarihinde kızım Gülten evlendi.
13.12.1998 Tarihinde kızım Gülşen evlendi.
11.04.2004 Tarihinde kızım Gülhan evlendi.
18.04.2004 Tarihinde oğlum Kenan evlendi.
03.10.2009 Tarihinde oğlum Gülbey evlendi.
15.08.1995 Tarihinde torunum Ergün Öcal doğdu.
07.10.1996 Tarihinde torunum Ergül Öcal doğdu
07.04.2017 Tarihinde torunum Ergül evlendi.
06 07 2019 Torunum Ergün evlendi.
04.09.2006 Tarihinde torunum Ersin Ocal doğdu.
11.03.2008 Tarihinde torunum Erdem Öcal doğdu.
06.05.2003 Tarihinde torunum Nesibe Dinler doğdu.
16.01.2005 Tarihinde torunum Ümmügül Dinler doğdu.
23.10.2005 Tarihinde torunum Rahime Ataş doğdu.
01.01.2008 Tarihinde torunum Hiranur Ataş doğdu.
13.07.2014 Tarihinde torunum Belinay Ataş doğdu.
25.07.2006 Tarihinde torunum Abdulsamet Yalçın doğdu.
27.11.2008 Tarihinde torunum Ayşegül Yalçın doğdu.
26.11.2010 Tarihinde torunum Yasin Ataş Almanya’da doğdu
01.11.2013 Tarihinde torunum Sümeyye Ataş Almanya’da 
Doğdu.07.12.2016 Tarihinde torunum Zeynep Ataş
Almanya’da doğdu.
04.12.2020 Tarihinde torunum (Nisa Ataş) Almanya’da dünyaya geldi
17.11.2018 Tarihinde torunum Aylin Ataş doğdu.
21.11.2018 Tarihinde torunum Merve Öcal doğdu.
18.02.2019 Tarihinde torunum Ergül’ün kızı Nigar Gökçe
Doğdu.
03.12.2020 Tarihinde torunum Ergül’ün ikinci bebeği (Mehmet Şahin) Dünyaya geldi.
15.04.2020 Tarihinde torunum Ergün’ün oğlu Erdem Sami Öcal doğdu.
      -------------------------------
      NASIL KARŞILANDIM:
      Yıl 1966. Sazımı omzuma takıp Elbistan içmelerine gittim. Burada iki tane içme var. Biri Aşağı, diğeri yukarı içme. Yukarı İçme’ye vardım. Tanıdığım iki köylüme rastladım. Bir oda kiralamışlar. Beni de yanlarına aldılar. Sazımı içeri koyup arkadaşlarla çarşıya çıktık. Halk arasında “İçmeye bir âşık gelmiş. Çalıp söylüyormuş.” diyorlar. “Bu âşık kimmiş?” diye biz de merak ettik. Çarşıda biraz gezdik, eve geldik. İki asker kapımızı çaldılar. “Buyurun.” dedik. “Burada bir âşık varmış. Biz o aşığı alıp karakola götüreceğiz. Dediler şaşırdık. “Suçu neymiş?” dediğimizde“Suçlu değil, askerlere türkü söylesin diye komutan istedi.” dediler. Yalnız gitmek istemedim
        Arkadaşlarımla birlikte cipe bindik. Karakola vardık. Hoşbeşten sonra sazıma akort verip irticalen Söze başladım. Askerler memnun oldu. Çalıp söylerken karakola iki adam geldi. “Aşığı kahveden istiyorlar.” dediler. Komutandan izin alarak kahvehaneye geldik. Kahvehane tıklım tıklım dolmuş aşığı bekliyorlardı. Kendi kendime düşündüm “Biz çarşıda gezerken lafı edilen âşık benmişim.” dedim. Sazımı kılıfından çıkartıp kahvehane halkına ilk olarak aşağıdaki Şiiri irticalen şu dörtlüğü okudum.
 
                               Kulak verin hey insanlar,
                               Siz buraya hoş geldiniz.
                               Canım kurban size canlar,
                               Bu kahveye hoş geldiniz.
                                                 .
      Kahve halkına hoş geldiniz dedikten sonra rahmetli Âşık Mahsuni’nin türkülerinden çalıp söyledim. Kahvehanede bulunan bazı insanlara övgüler, taşlamalar söyledim. Garson çay tabağını aldı. Kahvehane Halk’ından para toplamaya başladı. Böyle bir şeyle ilk defa karşılaştığım için çok zoruma gitti. Hemen sözlerimi garsona çevirdim.    
                   
                       Beni dinle garson gardaş,
                       Gel toplama bu parayı.
                       Biz kalkalım yavaş, yavaş,
                       Gel toplama bu parayı.
 
    Ne kadar söyledimse garson beni dinlemedi. Halktan toplanan para çoktu. Ömrümde ilk defa böyle bir para aldım. Fakat çok utandım. Kahveci “utanacak ne var bu senin hakkın”dedi. Eve geldik. İki köylümle parayı bölüştük. Arkadaşlarıma “Beni rahat bırakmayacaklar.” deyip geri tekrar Maraş’a döndüm.
     ODUNSUZ KALDIK:
     O yıllarda köye en az üç dört metre kar yağardı. İlkbaharda taşıdığımız odun kış ortasında biterdi. Yakacak odunumuz kalmazdı. Şimdiki gibi kömür filan yoktu. Karda kışta babam elime baltayı tutuşturur,“Oğlum git karşı ormandan odun Kes getir.” derdi. Öksüz Dağı’nda sahiplendiğimiz beş on tane kamalak ve ardıç ağacımız vardı. Ormandan gücümün yettiğini keser, odunu dalların üzerine koyup karın üzerinde sürüyerek Uludere’ye indirirdim. Odunları sırtıma yüklenerek eve getirirdim. Odamız ve sobamız yoktu. İri odunları ocakta yakar, tüm aile ateşin çevresine toplanır ısınırdık.    
       OKUMAK İSTİYORDUM:
       Öğretmenim okumamı istiyordu. okul masraflarımı karşılayacağına söz verdiği halde anam beni okula göndermedi.  Aradan kırk dört yıl geçmişti. Öğretmenim bir akşamüstü telefonla beni aradı. İlk kelimesi“Ustam nasılsınız?” dedi. Öğretmenim ve arkadaşlarım bana okulda usta derlerdi. Öğretmenimi tanıyamadım. “Asker arkadaşım mısınız?” dedim. “Yok!” dedi. “Peki, siz beni nerden tanıyorsunuz? Sizin ile nerede konuşmuştuk?” dedim. Bana “1960’lı yıllara git belki hatırlarsın.” dedi. Yine tanıyamadım. İsmin sordum “İsmim Ali” dedi. “Soyadınız asker mi?” dedim. “Evet” dedi. Öğretmenim olduğunu öğrendim. Konuştuk. Yıl 2020 Öğretmenim yaşıyor ellerinden öpüyorum. Ben ilkokuldan sonra okuyamadım amma çocuklarımın biri ticaret lisesini bitirdi. İkincisi ticaret lisesinden terk, diğer ikisi liseyi bitirdi en küçük oğlum ortaokuldan terk.      
      OSMAN’DAN KORKARDIM:
      Osman Duman ile beraber İmam Hasan’da okuyorduk. Sağ ayağı dizinden kesilmişti. “Senin dizine ne oldu?” dediğimde “Dizimde tavşan saklıyorum. Elini ısırmasın.” dedi. Dizini salladı. “Bak tavşan canlı dikkat et.” dedi. Uzaklaştım. İkide bir beni gördüğü yerde dizini sallar “Tavşan geliyor” deyip beni korkuturdu. Fakat ben tavşanın ne olduğunu bile bilmiyordum. Gördüğümde kaçıyordum. Ben kaçtıkça elinde değneği tek ayağı ile koşarak gelirdi. Hocaya şikâyet ettim. Hoca Osman’a iyi bir dayak attı. Bir daha benimle uğraşmadı.   
       OTEL ARADIK:
       22.Kasım.1968 yılında, askere gittim. Kahramanmaraş askerlik şubesinden birkaç arkadaş sülüslerimizi aldık trenle gideceğiz. O günün şartlarında şehirlerarası otobüs yolculuğu yoktu. Sabahleyin Narlı’ dan kara vagonlara bindik. Sivas yolculuğumuz başladı. Gece saat ikide Sivas’a indik. Çarşıya geldik. Bir binanın önünde yolculuğumuzdan kalan çekirdekleri yiyerek kabukları ve kâse kâğıdın oraya attık. Yorulmuştuk. “Gidip bir otelde yatalım.” dedik. Sivas’ı pek bilmediğimiz için gecenin o saatinde otel soracak kimse yoktu. Bir taksi geçiyordu, durdurduk. “Bizi bir otele götürün.” dedik. Beş kişiyiz taksici bizi aldı epey gezdirdikten sonra “İnin otel karşınızda” dedi. İndik az önce çekirdek yediğimiz yere tekrar gelmişiz. “Arkadaşlar burası az önce çekirdek yediğimiz yer dedim. “A!  Evet.” dediler. Birimiz başımızı kaldırıp yukarı bakmamışız. Otelin önündeymişiz de farkında değilmişiz. “Vay be! Şu taksicinin bize yaptığı kalleşliğe bakın. Adam resmen bizi dolandırmış dedik.
        OYUNCAK ARABA:
         Evimizin üst yanı yüksek bayırdı. Tahtadan üçtekerli araba yapar önün arkasın sağını solunu küçük ampullerle ışıklandırdım, babamın korkusundan genelde geceleri binerdim. Mahallenin çocukları toplanır beni seyrederlerdi. Babam bir gün arabamı sakladığım yerden bulup kırmıştı. Ağlıyordum. Lamba devrelerine çok para vermiştim. Her ne yaptımsa babam karşı çıkardı. Siz anneler, babalar çocuklarınızı aşırı baskılarla terbiye etmeyin.    
        OYUNCAK BİSİKLET:
        Çocukluğumda köyün muhtarı Ali Onaran bisiklete binerdi. “İki teker üzerinde nasıl gidiyor?” diye merak ederdim. Bisikletin yapısını inceleyerek bisiklet yapmayı kafama koydum. Sağlam olsun diye meşe ağacı kullandım. Tekerleri bisiklet tekeri kadar büyük olmasa da normal büyüklükte yaptım. Döleklerde pek yürütemezdim. Tepelere götürür, yukardan aşağı Binerdim. Fotoğraf makinem vardı. O zamanlar aklıma gelse de yaptığım Oyuncakların fotoğraflarını çekip saklasaydım. Birkaç gün bindim. Babamın korkusundan bisikletimi eve koymazdım. Diğer oyuncaklarımı kırdığı gibi bisikletimi de kırardı. Yine bir gün biniyordum. Rastladı “Sen hiç akıllanmaz mısın?” deyip bisikletimi kırıp odun etti gözümün önünde götürüp ateşe vurdu yaktı.
       OYUNCAK RADYO:
       Çocukluğumda biraz hareketli, birazcıkta densizdim. Amma gördüğüm bir şeyi hemen uygulamaya koyardım. Amerikanın köye verdiği radyodan esinlenmiş olmalıyım ki çamuru katılaştırıp, dört köşe yapıp, radyo şekline getirdim. Önüne dört tane düğme ve bir cam uydurup güneşe kurumaya bıraktım. Bir gün sonra, mahalle çocuklarını başıma toplayıp radyoyu açar, haberleri verir, türküler söyleyerek, arkadaşlarıma dinletirdim. O zaman benim bu merakımı gören büyüklerim “Sen büyüyünce iyi bir radyocu olursun.” demişlerdi. Gerçekten 37 yıl sonra radyo tamircisi oldum.

 

Hiç yorum yok: