Aramızdan Ayrılanlar

KAYBETTİKLERİMİZ
KAYBETTİKLERİMİZ
Çağrı Güler Mustafa Baykut M. Ali Güneş Urus Kemal Gülsüm Çakıl Ayşe Ibrık Hüsne Zorkun Bağdat Elmas Emine Güler Dursun Sivri Havva Rande Cennet Mağara Hüsne Berk Hortlu Hacı Vakkas Kaya Kazakçı Yusuf Yusuf Kırıcı Mustafa Dinler Semerci Durdu Emine Yarbaş Mercen Yıldızlı Mahmut Ali Sultan Karagöz Elif Dolgun Ramazan ve Ülkü D.Şehitleri Emine Kozak Ambarcı Elif Doruk Ali Fatık Onaran Ahmet Dinler Osman Ahmet Zeynep Gök Hasan Dilbaz Hanifi Kekil Mısto Hüseyin Ömer Çirkin Zeynep Nurhak Sinan Dolgun Azzıkçı Ali Hava Kekeç Ümmusün Mehmet H.Kökenöz Ayşe Kökü Hanım Tükel Mehmet Aygörmez Elif Aygörmez Ayak Cuma Mehmet Yalçın Hatice Sarıaltun Beser Mustafa Recep Mehmet İmam Cuma Ayşe Kınalı Mehmet Koca Ayşe Karabıyık Ayşe Demir Nalbant Hasan Ahmet İğde Bömrklü Onbaşı Mehmet Havuç H.Temizyürek M.Onaran E.Çetinkaya Cengiz Sümbül Fatma Berker U.Ahmet Gök Fatih Yakar ve Eşi Hasan Arı ve Eşi M.Ali Arı Hatice Yıldızlı Fahri Yıldızlı İsrafil Yıldızlı Abdurahman Çolak ve Eşi Alırza Ünal Kızı emine Mehmet Kardeş ve Eşi Akif Kuş Fatma ve Merve Koca Furkan ve Nursel Mehmet Dilik ve Eşi Ayşe Dilik Teslime Dilik Ayşe Dilik Salman Malkoç Beser Malkoç Fadime Malkoç Esin Malkoç Beser Mıstık Kasım Zorkun Duran Tekin İbrahim Kozak Nurgül Kozak Canan Kozak Cansu Kozak Enes Kozak Edanur Çalışkan Elif Yeşil Emre Çalışkan Gülsüm Çalışkan Hatice Sivri İsa Filiz Mehmet Canlı Mehmet Çadır Muzaffer Deşir Nursel Hasırcı Ramazan Kırıcı Salman Erinci Yakup Zorkun Yusuf Kelle LİNK ADI Cahal Berk Ebili Berk Mehmet Berk Ökkeş Berk Mıstık Berk Ayşe Berk Selver Berk

26 Kas 2019

BENİM YAŞADIKLARIM 6

      OTEL ARADIK:
      27 Kasım 1968 tarihinde askere gittim. Kahramanmaraş askerlik şubesinden beş arkadaş sülüslerimizi aldık trenle gideceğiz. O günün şartlarında şehirlerarası otobüs yolculuğu yoktu şimdiki gibi hızlı tiren yoktu. Narlı’ dan kara vagonlara bindik. 15 saat sonra gece saat 01 de Sivas'a indik. Çarşıya geldik. Çarşının bir tenha yerinde yolculuğumuzdan kalan çekirdekleri yiyerek kabukları ve kâse kâğıdın oraya attık. Yorulmuştuk. “Gidip bir otelde yatalım.” dedik. Bir kaç yeri gezdik otel bulamadık. Aynı yere tekrar geldik. Sivas’ı pek bilmediğimiz için gecenin o saatinde otel soracak kimse yoktu. Bir taksi geçiyordu, durdurduk. “Bizi bir otele götür.” dedik. 5 kişiyiz taksici bizi aldı epey gezdirdikten sonra “İnin otel aha şurası” dedi. Taksi şoförüne iki yüz elli kuruş verdik. Az önce çekirdek yediğimiz yere tekrar gelmişiz. “Arkadaşlar burası az önce çekirdek yiyip poşetini attığımız yer dedim. “A! Evet.” dediler. Meğerse otelin önündeymişiz de birimiz başımızı kaldırıp yukarı bakmamışız. “Vay be! Şu taksicinin bize yaptığı kalleşliğe bak dedik. Otele girdik 2 saat kadar uyuduk adam başı 25'er kuruş verip otelden ayrıldık…
       OSMAN’DAN KORKARDIM:
      Osman ile beraber İmam Hasan’da okuyorduk. Sağ ayağı dizinden kesilmişti. “Senin dizine ne oldu?” dediğimde “Dizimde tavşan saklıyorum. Elini ısırmasın.” dikkat et dedi. Dizini salladı. “Bak tavşan canlı dikkat et.” dedi. Tavşanın bile ne olduğunu bilmiyorum. Uzaklaştım. İkide bir beni gördüğü yerde dizini sallar “Tavşan geliyor” deyip beni korkuturdu. Osman'ı gördüğüm yerde kaçıyordum. Ben kaçtıkça elinde değneği tek ayağı ile koşarak gelirdi. Hocaya şikâyet ettim. Hoca Osman’a iyi bir dövdü. Osman bir daha benimle uğraşmadı. Vefat etmiştir kendisine rahmet diliyorum...
       OYUNCAK ARABA 1:
      Evimizin üst yanı yüksek bayırdı.Tahtadan üç tekerli araba yapar önün arkasın sağını solunu küçük ampullerle ışıklandırır geceleri yokuştan aşağı binerdim. Mahallenin çocukları toplanır beni seyrederlerdi. Babam bir gün arabamı sakladığım yerden bulup kırmıştı. Ağlıyordum. Işıklandırmaya çok para vermiştim. Her ne yaparsam babam karşı çıkardı. Siz anneler, babalar çocuklarınızı aşırı baskılarla terbiye etmeyin...
       OYUNCAK BİSİKLET 2:
      Çocukluğumda köyün muhtarı Ali Onaran bisiklete binerdi. “İki teker üzerinde nasıl gidiyor?” diye merak ederdim. Bisikletin yapısını inceleyerek bisiklet yapmayı kafama koydum. Sağlam olsun diye meşe ağacı kullandım. Tekerleri bisiklet tekeri kadar büyük olmasa da normal büyüklükte yaptım. Döleklerde pek yürütemezdim. Tepelere götürür, yukardan aşağı Binerdim. Fotoğraf makinem vardı. O zamanlar aklıma gelse de yaptığım Oyuncakların fotoğraflarını çekip saklasaydım. Birkaç gün bindim. Babamın korkusundan bisikletimi eve koymazdım. Diğer oyuncaklarımı kırdığı gibi bisikletimi de kırardı. Yine bir gün biniyordum. Rastladı “Sen hiç akıllanmaz mısın?” deyip vay benim babam bisikletimi kırıp ateşe atıp gözümün önünde yaktı beni çok ağlattı. Babama rahmet diliyorum nur içinde uyusun...
        OYUNCAK RADYO 3:
       Çocukluğumda biraz hareketli, birazcıkta densizmişim. Amma gördüğüm bir şeyi hemen uygulamaya koyardım. Amerikanın köye verdiği radyodan esinlenmiş olmalıyım ki çamuru katılaştırıp, dört köşe yapıp, radyo şekline getirdim. Önüne dört tane düğme ve bir cam uydurup güneşe kurumaya bıraktım. Bir gün sonra, mahalle çocuklarını başıma toplayıp  Radyoyu açar, haberleri verir, türküler söyleyerek, arkadaşlarıma dinletirdim. O zaman benim bu merakımı gören büyüklerim “Sen büyüyünce iyi bir radyocu olursun.” demişlerdi. Gerçekten 37 yıl sonra iyi bir radyo tamircisi oldum...
       OYUNCAK DEĞİRMEN 4:
      Eskiden köyde beş tane su değirmeni vardı. Değirmenlere giderek inceleme yapardım taşların yapılışını, değirmenin nasıl Döndüğünü nasıl durdurulduğunu incelerdim. Taşları döndüren çarkı çam kabuğundan, oluklarını kavak kabuğundan, taşlarını iki santim kalınlıkta tahtadan hazırladım. Evimizin önünden su arkı geçerdi. Arkın altına önce değirmenin evini yaptım. Taşlarını sırayla yerlerine koydum.
      Her şey dört dörtlük oldu. Değirmen için arktan biraz su bölüp Görenler bunu nasıl yaptın deyip şaşırıyorlardı. Bazen tek tek, bazen üçünü birden döndürürdüm. Komşumuz Vali lakaplı Mustafa Kekil amca vardı. O an tarlasını suluyormuş, su azalınca küreğini alıp suyu takibe gelmiş. O sırada benim değirmenin taşları dönüyordu. Sevincimden hopluyordum. Önüme bir insan gölgesi düştü. Başımı kaldırıp baktığımda Vali Amca başucumda duruyordu. “Ali niye suyu kestin?” dediğinde
       “Görüyorsun değirmen döndürüyorum.”Dedim. Değirmenimi baştan ayağa inceledi.“Ne de güzel olmuş. Artık bizlerde unu bu değirmende öğütelim.” dedi. “Bu oyuncak değirmen un öğütmez.” dedim. “Benim tarla suladığımdan haberin yok mu?” dedi. “Yoktu!” dedim. “Şimdi sana değirmen döndürmeyi gösteririm. Amma şurada komşuyuz.” dedi ve değirmenin suyunu kesti. “Sakın suyu bölme bölersen. Gelir bu defa değirmenini yıkarım.” dedi. Bundan böyle arkı takip ederek tarla sulayan varsa suya dokunmazdım. Su boşa akıyorsa değirmeni döndürürdüm..
        ÖLÜR DEMİŞTİ:
       1962 yılında pamuk toplamak için annem, ben ve kardeşim Mehmet üç kişi Adana’ya pamuk toplamaya gitmiştik. Yanımızda Doktor lakaplı Engizek’li bir amca vardı. Bir gün rahatsızlandım. Anam “Doktor bizim Ali rahatsız. Bunu bir muayene et.” dedi. Doktor yanıma geldi. Neremin ağrıdığını sordu.“Başım ağrıyor, karnım ağrıyor.” dedim. Kulağını sırtıma koyup dinledi. “Nefes al ver.” dedi. Anama döndü.
       “Fadime buna ilaç yazsam da fayda vermez. Bu çocuk ölür.” dedi. Ağlamaya başladım. “Ağlasan da öleceksin, sızlasan da öleceksin.” dedi. Anam Doktor amcaya kızdı. Doktor “Hiç kızma bu çocuk vallahi ölür billahi ölür ben gerçekleri hastamın yüzüne söylerim.” dedi. Meğerse adamın lakabı Doktor’muş. Bizimle dalga geçermiş. Benim gibi safları bulunca dalga geçermiş. Sonradan anladım ki mutlaka öleceğiz. Deyip öyle rahatladım...
        PİLAV PİŞİREMEDİM:
       Ufak çocuktum yayladan annemle köye gelirdik. Başım ağrırdı. Köyde Kerem isimli bir yaşlı hoca vardı. Annem bana muska yazdırmak için hocaya gitti. “Oğlum bir pilav pişir. Geldiğimde yeriz.” dedi. Pilav pişirmeyi bilmiyordum. Ocağa bir tava su koydum. Kaynamadan bir tepsi bulgur koydum. Pilavı pişirdim. Soğuyunca yağladım. Pilavın tadı yok. Anam bunu beğenmez dedim götürüp dereye döktüm. Anam gelene kadar üç tava pilav pişirip götürüp dereye döktüm. “Acaba yağ az mı oluyor, tadı yok.” Dedim.
       Bu defa yağı birden bitirdim. Yine tadı yok. O pilavı da döktüm. Velhasıl bir tas tereyağını da bitirdim. Anam geldi. “Hani pilav.” dedi “Pişirmedim.” dedim. Bana kızdı. Kendisi ocağa su koydu. Suyu kaynattı, biraz tuz attı. Anladım ki pilava tuz atmazmışım. Pilavı pişirdi. Yağlayacak bu defada yağ yok. “Yağı nettin?” dedi. “Dolap açık kalmış kedi yemiş.” dedim.
       “Bu kedi işine benzemiyor nettin yağı söyle” dedi. Dolap deyince buzdolabı sanmayın rafın kenarında bir tahta dolap. Başım çok ağrıyordu birde anam dövdü. Pilavı yavan yedik çünkü acıkmıştık. Muskayı başıma taktı. O anda kafamda ağrı acı kalmadı. Anamdan dayak yedimse başımın ağrısı da geçti. Aslında bunlar batıl inançlardır...
--------------------------
Tıkla 7.Bölümü Oku

Hiç yorum yok: