Aramızdan Ayrılanlar

KAYBETTİKLERİMİZ
KAYBETTİKLERİMİZ
Çağrı Güler Mustafa Baykut M. Ali Güneş Urus Kemal Gülsüm Çakıl Ayşe Ibrık Hüsne Zorkun Bağdat Elmas Emine Güler Dursun Sivri Havva Rande Cennet Mağara Hüsne Berk Hortlu Hacı Vakkas Kaya Kazakçı Yusuf Yusuf Kırıcı Mustafa Dinler Semerci Durdu Emine Yarbaş Mercen Yıldızlı Mahmut Ali Sultan Karagöz Elif Dolgun Ramazan ve Ülkü D.Şehitleri Emine Kozak Ambarcı Elif Doruk Ali Fatık Onaran Ahmet Dinler Osman Ahmet Zeynep Gök Hasan Dilbaz Hanifi Kekil Mısto Hüseyin Ömer Çirkin Zeynep Nurhak Sinan Dolgun Azzıkçı Ali Hava Kekeç Ümmusün Mehmet H.Kökenöz Ayşe Kökü Hanım Tükel Mehmet Aygörmez Elif Aygörmez Ayak Cuma Mehmet Yalçın Hatice Sarıaltun Beser Mustafa Recep Mehmet İmam Cuma Ayşe Kınalı Mehmet Koca Ayşe Karabıyık Ayşe Demir Nalbant Hasan Ahmet İğde Bömrklü Onbaşı Mehmet Havuç H.Temizyürek M.Onaran E.Çetinkaya Cengiz Sümbül Fatma Berker U.Ahmet Gök Fatih Yakar ve Eşi Hasan Arı ve Eşi M.Ali Arı Hatice Yıldızlı Fahri Yıldızlı İsrafil Yıldızlı Abdurahman Çolak ve Eşi Alırza Ünal Kızı emine Mehmet Kardeş ve Eşi Akif Kuş Fatma ve Merve Koca Furkan ve Nursel Mehmet Dilik ve Eşi Ayşe Dilik Teslime Dilik Ayşe Dilik Salman Malkoç Beser Malkoç Fadime Malkoç Esin Malkoç Beser Mıstık Kasım Zorkun Duran Tekin İbrahim Kozak Nurgül Kozak Canan Kozak Cansu Kozak Enes Kozak Edanur Çalışkan Elif Yeşil Emre Çalışkan Gülsüm Çalışkan Hatice Sivri İsa Filiz Mehmet Canlı Mehmet Çadır Muzaffer Deşir Nursel Hasırcı Ramazan Kırıcı Salman Erinci Yakup Zorkun Yusuf Kelle LİNK ADI Cahal Berk Ebili Berk Mehmet Berk Ökkeş Berk Mıstık Berk Ayşe Berk Selver Berk

17 Eyl 2014

YAŞANMIŞ GERÇEKLER 10

          Bölüm (10)   
          ŞEKERİNİZ VAR MI?
         Toko lakabıyla bilinen mukallit insanın biridir. Toko Ali. Doktor'a gider. Ali ameliyat olacak. Hemşire sorar “Şekeriniz var mı?” der. Toko “Geçen sene bir torba almıştım bitti mi bitmedi mi haberim yok.” der. Toko Ali’nin mukallit biri olduğunu anlayan Doktor, “Hastalığın ne?” der. “Sen doktor değil misin bil” der. Doktor Ali’yi muayene eder. Ali hastalığının ne olduğunu sorunca Doktor; “neren sağlam ki? Sen ölmüşsün haberin yok. Buraya nasıl geldin?” der. Hazır cevaplı Ali “köyün dolmuşuyla geldim.” der. Doktor, “Ali amca bir şeyi unutmuşsun sen de kalpte varmış.” deyince Ali “ben biliyordum da sen bilecek misin diye söylemedim.” der. Vefat etti kendisine Rahmet diliyorum...
         ŞAŞIYORLARDI:
        Bir gün bir vatandaş Maraş’a gider. Arabadan İner etrafa şöyle bir bakar. İnsanların kimi aşağı kimi yukarı giderler. Vatandaş alacaklarını alır köye döner. Kendisi hazır cevaplı bir insandır.Köye geldiğinde komşularından biri sorar “Maraş’ta ne var ne yok” deyince “ne olsun Millet’te bir şaşkınlık.Bir telaş kimi aşağı kimi yukarı gidiyordu göçeceklerdi galiba hazırlık yapıyorlardı” der...
         TENEKE HASTALIĞI VAR:
        Cerit’e yabancı bayan, erkek bohçacılar gelir giderler. Bir gün cıncık boncuk satan iki bayan bir eve gelirler. Evin hanımına bir şeyler satmak isterler. Hanım “İhtiyacım yok.” der, bir şey almaz. Hanımın boynunda on iki tane her biri iki buçukluk Büyük Cumhuriyet altınlarını görürler. “Bir rahatsızlığınız var mı?” diye sorarlar. Hanım “Biraz rahatsızım.” der.“ Bacım sende teneke hastalığı var.” der.“Biz bu hastalığı başınızdan def ederiz.” deyince hanım sevinir. “Evde boş teneke var mı?” derler. Hanım “Var.” der. “O tenekeyi getir.” derler. Hanım gider tenekeyi getirir. “Otur bakalım.” derler. “Önce şu altınları çıkar, bir mendile sar, götür içeri koy gel.” derler. Hanım altınları içeri koyar gelir.
         Diğer hanım altınların nereye konduğunu takip eder. Öbürü, ev sahibi hanımın başına tenekeyi geçirir. Tenekeyi sağından solundan tıngırdatırken diğeri içeri girer. On iki tane büyük Cumhuriyet altınını konulduğu yerden alır. Bir iki daha teneke tıngırdatılır. Altınlar sağlama alındığında teneke kafadan çıkarılır. Hanıma “Bir saat yerinden kıpırdama burada otur derler.” Evden ayrılırlar. Bohçacı bayanlar ileri sokakta bekleyen taksiye binerek uzaklaşırlar. Böylece hanımın on iki tane büyük Cumhuriyet altınları da açıktan çalınmış olur. Lütfen vatandaşlarımız uyanık olsunlar. Bu yöntemlerle çeşitli hırsızlıklar, soygunlar yapılmaktadır. Kanmasınlar tedbirli olsunlar...
         TELEFON EDER:
        Bir annenin oğlu askere gider. Oğlu eve ne bir mektup ne de telefon eder. Anne oğlundan mektup bekliyor. Annenin iki gözü akar çeşme. “Oğluma bir şey mi oldu? Neden mektup salmıyor?” diye ağlar. Annenin bu feryadını gören damadı santrale gider kayınvalidesine telefon eder. “Anne ben oğlun der. Beni merak etme. Ben rahatım.” deyince anne ağlamaya başlar. Damadı “Şimdi beni de ağlatacaksın.” deyip telefonu kapatır.Bir müddet sonra oğlundan telefon gelir. Anne yine “Oğlum nerelerdesin? Daha önce bizi aramıştın. Ondan sonra aramadın.” Der. Oğlu, “Yok anne ben sizi ilk defa aradım.” der. Anne şaşırır. Birkaç gün sonra damadı eve gelir. “Damadına dün oğlum aradı, konuştuk. Daha önce arayan başkasıymış.” deyince damadı “seni arayan ben idim. Hep ağlıyordun. Senin ağlamana dayanamadım. Oğluyun adına ben aradım.” der...
         TEF SANMIŞ:
        Gıco ile Kibar Hasan bir gün komşularından birini ziyarete giderler. Oturup sohbet muhabbet derken yemek saati gelir. Evin hanımı bir kaç yumurta pişirir. Bir tepside kavurma ile sofraya getirir. Köyde elektrik yok, ev karanlıktır. Gıco yumurtayı, Kibar kavurmayı yer. Yemekten sonra kalkıp giderler. Yumurtayı yiyen Gıco. “Ben yumurtayı yedim, sende çürük tefi yedin” deyince.Kibar Hasan “Vay ahmak vay! Sen öyle san benim yediğim kavurmaydı.” der. Gıco “Yapma ya ben onu tef sanmıştım” der...
         TUZ ATTIĞI GİBİ:
        Zamanında Oruçpınar’ı köyünde yaşayan mukallit bir insan olan İnce lakaplı biri vardı. Çevre köylerde yapılan düğünlere davet edilir. Bir gün Çağlayancerit’te bir düğüne gelir. Düğünde gereken oyunları oynar. Halk’ı güldürür coşturur. Akşam olduğunda bir tanıdığının evine misafir olur. Evin hanımı pilav pişirmek için ocağa bir tava su koyar. Pilavın tuz'unu atar, Dışarı çıkar. Biraz sonra gelin gelir. Birde gelin atar. Bir birlerin tembih etmiş gibi iki dakika sonra kız gelir birde kız atar. Bunları gören İnce “Bugün nasıl olsa aç kaldık.” deyip Bir avuç tuz da kendisi atar. Hanım gelir, kaynayan suya iki tepsi bulgur koyar. Pilav pişer, ocaktan indirir. Hanım pilavı yağlar, sofraya getirir. Bir lokma alan diğerinin gözüne bakar. İnce pilava hiç uzanmaz. Hanım İnce’ye “Sen niye yemiyorsun?” der. İnce “Benim karnım tok.” der. Anlaşılır ki pilav tuz'undan yenmiyor. Hanım “Bu neyin nesi ben pilava bu kadar tuz atmadım.” deyince ince duramaz “bir avuç sen attın, bir avuç gelin attı, bir avuç kızın, attı. Bir avuçta ben attım.” der...
        TIKILATTIRRIM:
       Kışın avaralık günlerinde insanlar kahvehaneye pişti oynamaya giderler. Biz de dört arkadaş pişti oynamak için gittik. İskambil kâğıtlarını karıştıran arkadaşım bana “Kâğıdı kes.” dedi. Ben de muziplik olsun diye kesmedim. Masayı tıklattım. Arkadaşım“şimdi sana tıkılattırrım yavaş.” dedi. Yine muziplik olsun diye “ben senin arkadaşınım. Git başkasına tıkılattır.” dedim. “Arkadaş ben öyle dememiştim. Doğru sözümü tersine çektin. Senin alacağın olsun” dedi. Bu sözü duyan kahvehane Halk’ı kahkaha atarak gülüştüler. Bu arkadaşım vefat etti kendisine rabbimizden rahmet diliyorum...
        UĞURLU UĞURSUZ BAŞKAN:
       Çağlayancerit'in ilk belediye başkanı (Hasan Kekil) O sene durmadan depremler oldu. İkinci dönem A.Nazım Engizek kazandı. O sene yıl kuraklık gitti. Baba Hasan Kekil fanatiği, oğlu A.Nazım Engizek fanatiği. Kendi aralarında başkanlar hakkında uğurlu başkan uğursuz başkan eleştirisi yaparlar. Baba “Nazım’ın rızkı dar, başkanlığı kazandı, sene kuraklık gitti.” Oğlu “Baba Hasan Kekil kazandı, köyde depremler olmaya başladı. Evimizde yatamıyorduk.”Deyince babası “Oğlum deprem Allah’ın işi.” Oğlu, “Baba A.Nazım’ın gününde yıl kuraklık gitmişti o kimin işiydi?” der. Baba, ”Sen oraları karıştırma.” der...
---------------------------------
Tıkla 11.Bölümü Oku


Hiç yorum yok: