Bu günümüze kadar hayatın acı ve tatlılarını yaşamış birisi olarak sizlerle biraz sohbet etmek istiyorum. Geçmiş tarihlerde köyün yolu ve arabası yoktu. Köyde kış şartları çok ağır geçerdi. Üç veya dört metre kar yağardı. Biz bu kış şartlarında da huzurluyduk. Köyde ağır bir hasta olduğunda komşular toplanır iki ağacı taşıma sedir bağlayıp Hastayı omzumuza alıp saatlerce kar tepeleyerek söğütlü durağına tirene götürürdük.
Geçim şartlarının çok zor olduğu, yokluk ve perişanlıkların bol olduğu, piyasada paranın bulunmadığı, mazot ve benzin kuyruklarının yaşandığı sıkıntılara rağmen insanlarımız bu günkü kadar stres ve sıkıntı içerisinde değillerdi. Bunca sıkıntılara rağmen insanlar rahat ve huzur içindeydi.
Çağlayancerit halkı fakir ve yoksuldu. Yaşadığımız evlerin kimi kayabaşlarında, kimi yüksek tepelerde, kimi bayır dediğimiz yamaçlarda, kimi dere kenarlarında idi. Bu evlerin duvarı altmış santim kalınlığında taş ve çamurdandı. Bu evlerin kimi otuz metrekare, kimi kırk metrekare, odasız, tuvaletsiz, banyosuz, penceresiz, sobasız evlerdi. Çamur saman karışımıyla sıvası yapılırdı.
Her evin içinde, selamlık
tahtası ve kucaklık olurdu. Üzeri mertek çapkı ve toprak ile örtülü ahşap
evlerde huzur içinde yaşıyorduk. Günümüzde de bu tür evler mevcut olsa da
şimdilerde tuvaletsiz banyosuz penceresiz ev yoktur. Tüm aile otuz metrekare
evde anne baba çocuklar aynı yerde; biz çocuklar üçümüz dördümüz bir yorgan
altında kimimiz alttan kimimiz üstten yatağa girer üşümeyelim diye birbirimize
sarılarak uyurduk. Döşeğimiz, çapıt kırıntıları, yorganımız, çiğitli pamuk, yastığımızsa
mısır kabuğu idi.
Bizler böyle yaşadık Âmâm böyle büyüdük. Amma huzurluyduk. 1950’li 60mışlı yıllarda dört mevsimi doya, doya yaşıyorduk. Şimdi bakıyoruz Temmuz’da bir kar, bir fırtına, Bir bakıyorsun kışın ortasında Temmuz sıcakları yaşanıyor. Ağaçlar zamansız yeşeriyor. Mevsimler allak bullak. Tabiat bozuldu. Şimdi daha mı rahatız? Sözlerime konuyla ilgili bir dörtlük ile devam etmek istiyorum.
.
Tabiat tamamen değişti bu yaz,
Bir hastalık geldi kurudu kiraz,
Kuşburnu kızarmaz şeftali beyaz,
Sebzenin meyvenin tadı kalmadı.
.
Bakıyorum dünyanın her tarafında Amerikanın kışkırtmalarıyla Müslüman'lar bir birini öldürüyor. Şu üç günlük dünyada neyi bölüşemiyorlar. Siyonist milletlerde kıpırtı yok. Ben bunu anlayamıyorum. Türkiye olarak ateş çemberi içindeyiz. Savaşa girmemizi bekleyenler var. Dış güçler zaten düşman ama içerdeki iş birlikçilerine ne demeli.
Türk’üyle kürt'üyle Laz’ıyla Çerkez’iyle birlik beraberlik
İçinde olmamız gerek. Soruyorum size şimdi daha mı rahatız? Eskiden hasta olmazdık. Kışın insanlar arada bir grip olur gribin ilacı belliydi. Tarhanayı kaynatıp içerisine bir avuç kırmızıbiber karıştırarak ağaç kaşıklarla içilir yorgan kafaya çekilirdi insanlar sabahleyin dinç olarak uyanırlardı. Köyümüzde grip harici hiçbir hastalık olmazdı. İkinci hastalık göz ağrısı ve sıtma vardı. Eskiden ekinlerimize, meyvelerimize, sebze bahçelerimize gübre atmazdık. Genelde hayvan zibili kullanırdık. Herkesin evinde kendine yetecek kadar buğday, arpa, nohut ekerdi.
Kimse zahire satın almazdı. Her aile güzden evinin unun bulgurun her türlü yiyeceğini istif ederler bir yıl yerlerdi. Şimdi ailelerde bu tür hazırlıklar tarihe karıştı. Herkeste para bol günlük alıp günlük yiyor. Gün bu gündür deyip gününü gün ediyor. Eskiden insanlar daha sağlıklıydı. Sebzemizi meyvemizi kendimiz yetiştirirdik. Ömrümüzde hormonlu sebze meyve yemezdik. Her şeyin doğalını yerdik. Köylü genelde hayvancılıkla geçim sağlardı herkesin kapısında bir ineği, iki öküzü, yükünü taşıyacak merkep'i, katır'ı olurdu. Motorlu araçlar yoktu evin yükünü merkep taşır, dağdan odun getirirdik. Kapısında merkebi olmayan aile pek az bulunurdu.
Köyde elektrik yoktu geceleri gazyağı, çıra, lastik kırıntıları yakarak evimizi aydınlatırdık. O günün şartlarına rağmen çok çok huzurluyduk. Komşuluklar, dostluklar, arkadaşlıklar daha sıkı daha güzeldi. Komşu bir birlerine varır gelir, sohbetler edilirdi. Şimdilerde pek kimse kimsenin evine gitmiyor. Tırnağı olan kendi başını kaşıyor. Eskiye göre insanların şimdi daha varlıklı daha zengin olmasına rağmen herkes stres ve sıkıntı içerisindeler,
Bizler böyle yaşadık Âmâm böyle büyüdük. Amma huzurluyduk. 1950’li 60mışlı yıllarda dört mevsimi doya, doya yaşıyorduk. Şimdi bakıyoruz Temmuz’da bir kar, bir fırtına, Bir bakıyorsun kışın ortasında Temmuz sıcakları yaşanıyor. Ağaçlar zamansız yeşeriyor. Mevsimler allak bullak. Tabiat bozuldu. Şimdi daha mı rahatız? Sözlerime konuyla ilgili bir dörtlük ile devam etmek istiyorum.
.
Tabiat tamamen değişti bu yaz,
Bir hastalık geldi kurudu kiraz,
Kuşburnu kızarmaz şeftali beyaz,
Sebzenin meyvenin tadı kalmadı.
.
Bakıyorum dünyanın her tarafında Amerikanın kışkırtmalarıyla Müslüman'lar bir birini öldürüyor. Şu üç günlük dünyada neyi bölüşemiyorlar. Siyonist milletlerde kıpırtı yok. Ben bunu anlayamıyorum. Türkiye olarak ateş çemberi içindeyiz. Savaşa girmemizi bekleyenler var. Dış güçler zaten düşman ama içerdeki iş birlikçilerine ne demeli.
Türk’üyle kürt'üyle Laz’ıyla Çerkez’iyle birlik beraberlik
İçinde olmamız gerek. Soruyorum size şimdi daha mı rahatız? Eskiden hasta olmazdık. Kışın insanlar arada bir grip olur gribin ilacı belliydi. Tarhanayı kaynatıp içerisine bir avuç kırmızıbiber karıştırarak ağaç kaşıklarla içilir yorgan kafaya çekilirdi insanlar sabahleyin dinç olarak uyanırlardı. Köyümüzde grip harici hiçbir hastalık olmazdı. İkinci hastalık göz ağrısı ve sıtma vardı. Eskiden ekinlerimize, meyvelerimize, sebze bahçelerimize gübre atmazdık. Genelde hayvan zibili kullanırdık. Herkesin evinde kendine yetecek kadar buğday, arpa, nohut ekerdi.
Kimse zahire satın almazdı. Her aile güzden evinin unun bulgurun her türlü yiyeceğini istif ederler bir yıl yerlerdi. Şimdi ailelerde bu tür hazırlıklar tarihe karıştı. Herkeste para bol günlük alıp günlük yiyor. Gün bu gündür deyip gününü gün ediyor. Eskiden insanlar daha sağlıklıydı. Sebzemizi meyvemizi kendimiz yetiştirirdik. Ömrümüzde hormonlu sebze meyve yemezdik. Her şeyin doğalını yerdik. Köylü genelde hayvancılıkla geçim sağlardı herkesin kapısında bir ineği, iki öküzü, yükünü taşıyacak merkep'i, katır'ı olurdu. Motorlu araçlar yoktu evin yükünü merkep taşır, dağdan odun getirirdik. Kapısında merkebi olmayan aile pek az bulunurdu.
Köyde elektrik yoktu geceleri gazyağı, çıra, lastik kırıntıları yakarak evimizi aydınlatırdık. O günün şartlarına rağmen çok çok huzurluyduk. Komşuluklar, dostluklar, arkadaşlıklar daha sıkı daha güzeldi. Komşu bir birlerine varır gelir, sohbetler edilirdi. Şimdilerde pek kimse kimsenin evine gitmiyor. Tırnağı olan kendi başını kaşıyor. Eskiye göre insanların şimdi daha varlıklı daha zengin olmasına rağmen herkes stres ve sıkıntı içerisindeler,
Komşu komşusuna karşı
küçük büyüğüne karşı saygılıydı. Günümüz insanlarında saygıdan sevgiden eser
kalmadı. Üç yaşındaki çocuk altmış yaşındaki insanı ismiyle çağırıyor. Biz
çocukluğumuzda saygısızlık olur diye büyüğümüzün önünden geçmezdik. Köyde bir
kişi hastalansa herkes onu yoklamaya gider halin hatırın sorardı. Bu zamanda
ise bırak hasta yoklamayı biri birinin yanında rahatsızlansa dönüp bakmıyor
bile.
Bizler akşama kadar tarlamızda bağımızda bahçemizde çalışır, akşam eve geldiğimizde yemeğimizi yerdik Çaydanlık yoktu şeker yoktu. Doğal dağ çayını tavada kaynatır, pekmez ile içerdik. Annemiz gecenin saat üçünde kalkar hamuru yoğurur taze, taze gilgil darı ekmeği yapardı. Deri çökeliğini dürüm eder pekmez şerbeti ile kahvaltı ederdik.
Öğünlerde kuru bulgur pilavı, dövme, tarhana çorbası, simit ve mercimek köftesi gibi yiyecekler yerdik. Günümüzde de aynı yemekleri yiyoruz fakat o günkü lezzeti ve tadı bulamıyoruz. Şimdiki gibi soframızda tereyağı, bal, peynir, zeytin, çay, somun gibi yiyecekleri rüyamızda bile göremezdik. Bu olumsuzluklara yokluklara rağmen sağlıklı ve daha huzurluyduk.
Eskiden köyümüzde radyo, televizyon yoktu. Yıllarca dünyadan habersiz yaşadık. Alo denen şey hiç yoktu. Bir yere bir haber gidecekse bir tanıdık gönderilirdi. Şimdiyse alo ların rahatlığı yüzünden evimizin bir odasından diğer odasına gitmeye erinir olduk. Rahatlığa alıştık hantallaştık. Obezite olduk. Artık her işimizi alo ile hallediyoruz. Zamanında köyde Demirci Salman lakaplı komşuda büyük bataryalı bir radyo vardı. Damın üzerine on beş metre bakır kablo çekilir bir ucu bakır tele diğer ucunu radyoya takarak komşunun odasına toplanır 1959’larda
“Bizim radyo” diye bir radyo yayını vardı. Nerden yayın yaptığı bilinmiyordu. Akşamları saat20.30’ da yarım saat
sabahları 08’de yarım saat günlük bir saat haber verirdi. Bu radyo zamanın
hükümeti rahmetli Adnan Menderes’in hakkında dedikodular yapıp Hükümete karşı
tehditler savururdu.“Şu kadar ömrünüz kaldı yakında biteceksiniz.” Gibi sözler
ederdi. Sonunda bizim radyonun dedikleri olmuştu. Çok sürmedi 1960 yılında
ihtilal oldu. Adnan Menderes’i ve üç bakanıyla birlikte 17 Eylül 1961 tarihinde
idam ettiler... Âşık Ali Ataş
Bizler akşama kadar tarlamızda bağımızda bahçemizde çalışır, akşam eve geldiğimizde yemeğimizi yerdik Çaydanlık yoktu şeker yoktu. Doğal dağ çayını tavada kaynatır, pekmez ile içerdik. Annemiz gecenin saat üçünde kalkar hamuru yoğurur taze, taze gilgil darı ekmeği yapardı. Deri çökeliğini dürüm eder pekmez şerbeti ile kahvaltı ederdik.
Öğünlerde kuru bulgur pilavı, dövme, tarhana çorbası, simit ve mercimek köftesi gibi yiyecekler yerdik. Günümüzde de aynı yemekleri yiyoruz fakat o günkü lezzeti ve tadı bulamıyoruz. Şimdiki gibi soframızda tereyağı, bal, peynir, zeytin, çay, somun gibi yiyecekleri rüyamızda bile göremezdik. Bu olumsuzluklara yokluklara rağmen sağlıklı ve daha huzurluyduk.
Eskiden köyümüzde radyo, televizyon yoktu. Yıllarca dünyadan habersiz yaşadık. Alo denen şey hiç yoktu. Bir yere bir haber gidecekse bir tanıdık gönderilirdi. Şimdiyse alo ların rahatlığı yüzünden evimizin bir odasından diğer odasına gitmeye erinir olduk. Rahatlığa alıştık hantallaştık. Obezite olduk. Artık her işimizi alo ile hallediyoruz. Zamanında köyde Demirci Salman lakaplı komşuda büyük bataryalı bir radyo vardı. Damın üzerine on beş metre bakır kablo çekilir bir ucu bakır tele diğer ucunu radyoya takarak komşunun odasına toplanır 1959’larda
“Bizim radyo” diye bir radyo yayını vardı. Nerden yayın yaptığı bilinmiyordu. Akşamları saat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder