Aramızdan Ayrılanlar

KAYBETTİKLERİMİZ
KAYBETTİKLERİMİZ
Köse Ali Çolak Ahmet Gök Hatice Yavuz Çağrı Güler Mustafa Baykut M. Ali Güneş Urus Kemal Gülsüm Çakıl Yusf Htice Yurdagül Mhmet Filiz Ayşe Ibrık Hüsne Zorkun Bağdat Elmas Emine Güler Dursun Sivri Havva Rande Cennet Mağara Hüsne Berk Hortlu Hacı Vakkas Kaya Kazakçı Yusuf Yusuf Kırıcı Mustafa Dinler Semerci Durdu Emine Yarbaş Mercen Yıldızlı Mahmut Ali Sultan Karagöz Elif Dolgun Ramazan ve Ülkü D.Şehitleri Emine Kozak Ambarcı Elif Doruk Ali Fatık Onaran Ahmet Dinler Osman Ahmet Zeynep Gök Hasan Dilbaz Hanifi Kekil Mısto Hüseyin Ömer Çirkin Zeynep Nurhak Sinan Dolgun Azzıkçı Ali Hava Kekeç Ümmusün Mehmet H.Kökenöz Ayşe Kökü Hanım Tükel Mehmet Aygörmez Elif Aygörmez Ayak Cuma Mehmet Yalçın Hatice Sarıaltun Beser Mustafa Recep Mehmet İmam Cuma Ayşe Kınalı Mehmet Koca Ayşe Karabıyık Ayşe Demir Nalbant Hasan Ahmet İğde Bömrklü Onbaşı Mehmet Havuç H.Temizyürek M.Onaran E.Çetinkaya Cengiz Sümbül Fatma Berker U.Ahmet Gök Fatih Yakar ve Eşi Hasan Arı ve Eşi M.Ali Arı Hatice Yıldızlı Fahri Yıldızlı İsrafil Yıldızlı Abdurahman Çolak ve Eşi Alırza Ünal Kızı emine Mehmet Kardeş ve Eşi Akif Kuş Fatma ve Merve Koca Furkan ve Nursel Mehmet Dilik ve Eşi Ayşe Dilik Teslime Dilik Ayşe Dilik Salman Malkoç Beser Malkoç Fadime Malkoç Esin Malkoç Beser Mıstık Kasım Zorkun Duran Tekin İbrahim Kozak Nurgül Kozak Canan Kozak Cansu Kozak Enes Kozak Edanur Çalışkan Elif Yeşil Emre Çalışkan Gülsüm Çalışkan Hatice Sivri İsa Filiz Mehmet Canlı Mehmet Çadır Muzaffer Deşir Nursel Hasırcı Ramazan Kırıcı Salman Erinci Yakup Zorkun Yusuf Kelle LİNK ADI Cahal Berk Ebili Berk Mehmet Berk Ökkeş Berk Mıstık Berk Ayşe Berk Selver Berk

16 Oca 2022

Şimdi Dahamı Rahatız

        ŞİMDİ DAHA MI RAHATIZ?
       Bu günümüze kadar hayatın acı ve tatlılarını yaşamış birisi olarak sizlerle biraz sohbet etmek istiyorum. Geçmiş tarihlerde köyün yolu ve arabası yoktu. Köyde kış şartları çok ağır geçerdi. Üç veya dört metre kar yağardı. Biz bu kış şartlarında da huzurluyduk. Köyde ağır bir hasta olduğunda komşular toplanır iki ağacı taşıma sedir bağlayıp Hastayı omzumuza alıp saatlerce kar tepeleyerek söğütlü durağına tirene götürürdük.
       Geçim şartlarının çok zor olduğu, yokluk ve perişanlıkların bol olduğu, piyasada paranın bulunmadığı, mazot ve benzin kuyruklarının yaşandığı sıkıntılara rağmen insanlarımız bu günkü kadar stres ve sıkıntı içerisinde değillerdi. Bunca sıkıntılara rağmen insanlar rahat ve huzur içindeydi.
      Çağlayancerit halkı fakir ve yoksuldu. Yaşadığımız evlerin kimi kayabaşlarında, kimi yüksek tepelerde, kimi bayır dediğimiz yamaçlarda, kimi dere kenarlarında idi. Bu evlerin duvarı altmış santim kalınlığında taş ve çamurdandı. Bu evlerin kimi otuz metrekare, kimi kırk metrekare, odasız, tuvaletsiz, banyosuz, penceresiz, sobasız evlerdi. Çamur saman karışımıyla sıvası yapılırdı. 
      Her evin içinde, selamlık tahtası ve kucaklık olurdu. Üzeri mertek çapkı ve toprak ile örtülü ahşap evlerde huzur içinde yaşıyorduk. Günümüzde de bu tür evler mevcut olsa da şimdilerde tuvaletsiz banyosuz penceresiz ev yoktur. Tüm aile otuz metrekare evde anne baba çocuklar aynı yerde; biz çocuklar üçümüz dördümüz bir yorgan altında kimimiz alttan kimimiz üstten yatağa girer üşümeyelim diye birbirimize sarılarak uyurduk. Döşeğimiz, çapıt kırıntıları, yorganımız, çiğitli pamuk, yastığımızsa mısır kabuğu idi.
        Bizler böyle yaşadık Âmâm böyle büyüdük. Amma huzurluyduk. 1950’li 60mışlı yıllarda dört mevsimi doya, doya yaşıyorduk. Şimdi bakıyoruz Temmuz’da bir kar, bir fırtına, Bir bakıyorsun kışın ortasında Temmuz sıcakları yaşanıyor. Ağaçlar zamansız yeşeriyor. Mevsimler allak bullak. Tabiat bozuldu. Şimdi daha mı rahatız? Sözlerime konuyla ilgili bir dörtlük ile devam etmek istiyorum.
                                          .
                Tabiat tamamen değişti bu yaz,
                Bir hastalık geldi kurudu kiraz,
                Kuşburnu kızarmaz şeftali beyaz,
                Sebzenin meyvenin tadı kalmadı.
                                           .
      Bakıyorum dünyanın her tarafında Amerikanın kışkırtmalarıyla Müslüman'lar bir birini öldürüyor. Şu üç günlük dünyada neyi bölüşemiyorlar. Siyonist milletlerde kıpırtı yok. Ben bunu anlayamıyorum. Türkiye olarak ateş çemberi içindeyiz. Savaşa girmemizi bekleyenler var. Dış güçler zaten düşman ama içerdeki iş birlikçilerine ne demeli.
       Türk’üyle kürt'üyle Laz’ıyla Çerkez’iyle birlik beraberlik
İçinde olmamız gerek. Soruyorum size şimdi daha mı rahatız? Eskiden hasta olmazdık. Kışın insanlar arada bir grip olur gribin ilacı belliydi. Tarhanayı kaynatıp içerisine bir avuç kırmızıbiber karıştırarak ağaç kaşıklarla içilir yorgan kafaya çekilirdi insanlar sabahleyin dinç olarak uyanırlardı. Köyümüzde grip harici hiçbir hastalık olmazdı.  İkinci hastalık göz ağrısı ve sıtma vardı. Eskiden ekinlerimize, meyvelerimize, sebze bahçelerimize gübre atmazdık. Genelde hayvan zibili kullanırdık. Herkesin evinde kendine yetecek kadar buğday, arpa, nohut ekerdi.
       Kimse zahire satın almazdı. Her aile güzden evinin unun bulgurun her türlü yiyeceğini istif ederler bir yıl yerlerdi. Şimdi ailelerde bu tür hazırlıklar tarihe karıştı. Herkeste para bol günlük alıp günlük yiyor. Gün bu gündür deyip gününü gün ediyor. Eskiden insanlar daha sağlıklıydı. Sebzemizi meyvemizi kendimiz yetiştirirdik. Ömrümüzde hormonlu sebze meyve yemezdik. Her şeyin doğalını yerdik. Köylü genelde hayvancılıkla geçim sağlardı herkesin kapısında bir ineği, iki öküzü, yükünü taşıyacak merkep'i, katır'ı olurdu. Motorlu araçlar yoktu evin yükünü merkep taşır, dağdan odun getirirdik. Kapısında merkebi olmayan aile pek az bulunurdu.
       Köyde elektrik yoktu geceleri gazyağı, çıra, lastik kırıntıları yakarak evimizi aydınlatırdık. O günün şartlarına rağmen çok çok huzurluyduk. Komşuluklar, dostluklar, arkadaşlıklar daha sıkı daha güzeldi. Komşu bir birlerine varır gelir, sohbetler edilirdi. Şimdilerde pek kimse kimsenin evine gitmiyor. Tırnağı olan kendi başını kaşıyor. Eskiye göre insanların şimdi daha varlıklı daha zengin olmasına rağmen herkes stres ve sıkıntı içerisindeler, 
       Komşu komşusuna karşı küçük büyüğüne karşı saygılıydı. Günümüz insanlarında saygıdan sevgiden eser kalmadı. Üç yaşındaki çocuk altmış yaşındaki insanı ismiyle çağırıyor. Biz çocukluğumuzda saygısızlık olur diye büyüğümüzün önünden geçmezdik. Köyde bir kişi hastalansa herkes onu yoklamaya gider halin hatırın sorardı. Bu zamanda ise bırak hasta yoklamayı biri birinin yanında rahatsızlansa dönüp bakmıyor bile.     
        Bizler akşama kadar tarlamızda bağımızda bahçemizde çalışır, akşam eve geldiğimizde yemeğimizi yerdik Çaydanlık yoktu şeker yoktu. Doğal dağ çayını tavada kaynatır, pekmez ile içerdik. Annemiz gecenin saat üçünde kalkar hamuru yoğurur taze, taze gilgil darı ekmeği yapardı. Deri çökeliğini dürüm eder pekmez şerbeti ile kahvaltı ederdik.
      Öğünlerde kuru bulgur pilavı, dövme, tarhana çorbası, simit ve mercimek köftesi gibi yiyecekler yerdik. Günümüzde de aynı yemekleri yiyoruz fakat o günkü lezzeti ve tadı bulamıyoruz. Şimdiki gibi soframızda tereyağı, bal, peynir, zeytin, çay, somun gibi yiyecekleri rüyamızda bile göremezdik. Bu olumsuzluklara yokluklara rağmen sağlıklı ve daha huzurluyduk.
       Eskiden köyümüzde radyo, televizyon yoktu. Yıllarca dünyadan habersiz yaşadık. Alo denen şey hiç yoktu. Bir yere bir haber gidecekse bir tanıdık gönderilirdi. Şimdiyse alo ların rahatlığı yüzünden evimizin bir odasından diğer odasına gitmeye erinir olduk. Rahatlığa alıştık hantallaştık. Obezite olduk. Artık her işimizi alo ile hallediyoruz. Zamanında köyde Demirci Salman lakaplı komşuda büyük bataryalı bir radyo vardı. Damın üzerine on beş metre bakır kablo çekilir bir ucu bakır tele diğer ucunu radyoya takarak komşunun odasına toplanır 1959’larda
      “Bizim radyo” diye bir radyo yayını vardı. Nerden yayın yaptığı bilinmiyordu. Akşamları saat 20.30’ da yarım saat sabahları 08’de yarım saat günlük bir saat haber verirdi. Bu radyo zamanın hükümeti rahmetli Adnan Menderes’in hakkında dedikodular yapıp Hükümete karşı tehditler savururdu.“Şu kadar ömrünüz kaldı yakında biteceksiniz.” Gibi sözler ederdi. Sonunda bizim radyonun dedikleri olmuştu. Çok sürmedi 1960 yılında ihtilal oldu. Adnan Menderes’i ve üç bakanıyla birlikte 17 Eylül 1961 tarihinde idam ettiler...                                            Âşık Ali Ataş

 

Hiç yorum yok: