Aramızdan Ayrılanlar

KAYBETTİKLERİMİZ
KAYBETTİKLERİMİZ
Hatice Yavuz Çağrı Güler Mustafa Baykut M. Ali Güneş Urus Kemal Gülsüm Çakıl Yusf Htice Yurdagül Mhmet Filiz Ayşe Ibrık Hüsne Zorkun Bağdat Elmas Emine Güler Dursun Sivri Havva Rande Cennet Mağara Hüsne Berk Hortlu Hacı Vakkas Kaya Kazakçı Yusuf Yusuf Kırıcı Mustafa Dinler Semerci Durdu Emine Yarbaş Mercen Yıldızlı Mahmut Ali Sultan Karagöz Elif Dolgun Ramazan ve Ülkü D.Şehitleri Emine Kozak Ambarcı Elif Doruk Ali Fatık Onaran Ahmet Dinler Osman Ahmet Zeynep Gök Hasan Dilbaz Hanifi Kekil Mısto Hüseyin Ömer Çirkin Zeynep Nurhak Sinan Dolgun Azzıkçı Ali Hava Kekeç Ümmusün Mehmet H.Kökenöz Ayşe Kökü Hanım Tükel Mehmet Aygörmez Elif Aygörmez Ayak Cuma Mehmet Yalçın Hatice Sarıaltun Beser Mustafa Recep Mehmet İmam Cuma Ayşe Kınalı Mehmet Koca Ayşe Karabıyık Ayşe Demir Nalbant Hasan Ahmet İğde Bömrklü Onbaşı Mehmet Havuç H.Temizyürek M.Onaran E.Çetinkaya Cengiz Sümbül Fatma Berker U.Ahmet Gök Fatih Yakar ve Eşi Hasan Arı ve Eşi M.Ali Arı Hatice Yıldızlı Fahri Yıldızlı İsrafil Yıldızlı Abdurahman Çolak ve Eşi Alırza Ünal Kızı emine Mehmet Kardeş ve Eşi Akif Kuş Fatma ve Merve Koca Furkan ve Nursel Mehmet Dilik ve Eşi Ayşe Dilik Teslime Dilik Ayşe Dilik Salman Malkoç Beser Malkoç Fadime Malkoç Esin Malkoç Beser Mıstık Kasım Zorkun Duran Tekin İbrahim Kozak Nurgül Kozak Canan Kozak Cansu Kozak Enes Kozak Edanur Çalışkan Elif Yeşil Emre Çalışkan Gülsüm Çalışkan Hatice Sivri İsa Filiz Mehmet Canlı Mehmet Çadır Muzaffer Deşir Nursel Hasırcı Ramazan Kırıcı Salman Erinci Yakup Zorkun Yusuf Kelle LİNK ADI Cahal Berk Ebili Berk Mehmet Berk Ökkeş Berk Mıstık Berk Ayşe Berk Selver Berk

3 Şub 2020

Gelenek Görenekler

        AĞAÇ OYMACILIK:
       Zamanında köyde ceviz oymacılığı yapan eski muhtar Ali Onaran varıdı. Bu ustadan feyz alan birkaç usta ceviz oymacılığı yapardı. Ustalar Mehmet Karasu, ibiş Güler, Veli Ataş, Ahmet Ataş, Mehmet Boğaz, Yusuf Güneş, Ceviz tahtasından Sandalye, Sandık, Duvara asılan büyük tablolar, Yaparlardı. Cilalanır boyanır güzelce süslenirdi. Bunlar gelin olan kızlara çehiz olarak verilirdi. Günümüzde birçok ailelerin evlerinde bu sandıklar mevcuttur. Şimdiyse oymacılık ve işleme sanatından eser kalmadı...
        ASKER UĞURLAMA:
       Askere gidecek gençlerin eline kınalar yakılır. Sabahlara kadar davul zurna eşliğinde halaylar çekilir, şenlikler yapılır. Sabahleyin asker adayları bir yerde toplanır. Dualar edilir ardından Kur’a okunur. Böylece gençlerimizi askere gönderilirdi. Askere giden gençlere arkadaşları ve Konu komşu üç beş kuruş harçlık verir. Bu geleneğimiz günümüzde devam etse de pek az kalmıştır...
        AYAKKABILAR:
       Köyde ayakkabı bulunmaz sığır derisinden yapılan ham çarık giyilirdi. Köşkerlerin imal ettiği yemeni postallar olurdu. Yaz ve kış şartlarına dayanıklı dağda bayırda giyinilirdi. Daha sonra kadran lastik ayakkabılar çıktı. Bu ayakkabılar günümüzde de giyiliyor. Köyde kundura ustaları vardı. Bu ustalar Tekerelerden; Tekere Ali, Tekere Sofu, Tekere Süleyman ve Mıstık isimli kişiler halis deriden topuklu topuksuz kundura imal ederlerdi. Şimdi ise bu geleneklerimiz de yok oldu...
       AĞARTILAR:
      Süt ve kaymağı, yoğurt ve kaymağı, katık, çalkama, süzme, peynir, çökelek, tere yağ, ağız, teleme gibi birçok çeşitleri vardır...
        AĞARTILI YEMEKLER:
       Yoğurtlu çorba, yoğurtlu pilav, yoğurtlu sarma, katıklı çorba, katıklı aş, sütlü pirinç aşı, sütlaç, yoğurtlu cacık, yoğurtlu mantı, yoğurtlu narpızlı, yoğurtlu dövme pilavı, ısırgan otundan yoğurtlu çorba çeşitleri vardır…
       BATIL İNANÇLAR:
      İki bayram arası düğün yapmanın aileye uğursuzluk getireceğine inanılırdı. Gelin arabadan inmeden önce gelinin çocuğu kız olsun diye kız oğlan olsun diye Kucağına bebekler koyarlardı. Cuma günleri bağda bahçede başka işlerde çalışmak aileye uğursuzluk getireceğine inanılırdı. Salı günleri çamaşır yıkamanın aileye uğursuzluk getireceğine inanılırdı.
      Evlerin yakınında kargaların ötmesi veya köpek uluması aileye uğursuzluk getireceğine, Köyün çevresinde uluması köyden birilerinin öleceğine inanılırdı. Havalar kurak giderse, Ağaçtan yapılmış çomça gelin ismi verilen renkli bezler ile süsleyip bebek haline getirilir, yaşlı bir bayan eline alarak mahallelerde maniler söyler “Çomçalı gelin su ister, bir tas su getirin.” der gelen suyu çomçanın başından kuyarlar dı. Böylece yağmurun yağacağına inanılırdı. Karasinek çok olursa o sene kışın sert geçeceği ve çok kar yağacağına inanılırdı. Kızıl arı çok olursa kışın hoş geçeceğine inanılırdı. Ay tutulduğunda ay’ı büyük bir yılanın yuttuğu tenekeler çalarak evde dolu bulunan silahı aya doğrultarak sıkarlardı. Ayın yılandan kurtulacağına inanılırdı.
      Camilerde salalar okunurdu. Sıtma tutan insanlar sıtmalı pınar adı verilen pınara gider banyo yaptığında sıtmanın geçeceğine inanılırdı. Sarımsak ve soğan kabuğunun rast gele Yerlere atılması tepelenmesi ve güvercin pisliğinin tepelenmesi aileye uğursuzluk getireceğine inanılırdı. Ocağın külü rast gele yerlere atılıp tepelendiğinde cin çarpmasından korkulurdu. İki gelin konvoyu birbiriyle karşılaştırılmaz. Karşılaştığında ailenin ikisine de uğursuzluk getireceğine inanılırdı. Yeni doğum yapmış kadının ve bebeğin Kırk’ı çıkmadan evden çıkarılmazdı. Kadının üzerinden atlanılmaz. Kediye atlatılmaz. Doğum yapan diğer kadının evine habersiz gidilmez ve gelinmezdi. Gelmesi için iki kadın arasında dikiş iğnesi değiştirilirdi. Kırk’ı çıkmayan kadının ve bebeğin üzerinden cenaze götürülmez. Düğün konvoyu geçirilmezdi.
       Şayet cenaze evin üst yanından geçmek zorunda ise anne bebeğini kucağına alır evden çıkar. Cenaze geçene kadar yolun üst tarafında beklerdi. Yeni doğmuş bir haftalık bebeğin muhtelif yerlerine ateşte ısıtılmış iğne basılır. Yeni doğmuş bebeği ve anneyi (al basmasın) diye bebeğin yastığının altına Kur’an’ı Kerim konur. Yastığın altına iğne batırılmış soğan, bıçak ya da bir demir konulurdu. Bacalara karaçalı konulurdu. Kırk çıkarma doğumdan kırk gün sonra annenin ve bebeğin banyo yapması gerekirdi. Banyo yaparken annenin ve bebeğin başına kalburun üzerinden su koyulur. Sular dökülürken bu kadınların kırk’ı, bu kurtların, kuşların kırk’ı, bu da anne ile bebeğin kırk’ı denilerek annenin ve bebeğin kırk’ı çıkmış olurdu. Bu geleneklerin bazıları devam etse de birçoğu yok oldu gitti...
        BEBEK GÖRMEYE GİTME:
       Köyde doktor ebe yoktu. Doğum yapacak kadınlar için tecrübeli ve yaşlı kadınlar çağrılırdı. Doğumu yaptıran kadın bebeğin göbeğini keser. Bebek iyotlu tuz ile iyice tuzlanır. Yirmi dört saat tuzda yatırılırdı. Bunun anlamı vücudun dirençli olması içinmiş. Evin büyüğü tarafından bebek kucağa alınır, kıbleye dönerek çocuğun kulağına ezan okuyarak İsmi söylenir. Sonra banyosu yapılır. Konu komşu, hısım akrabalar bebek için ufakta olsa hediye olarak elbise ve altın getirirler. Bebeğin dişleri çıkmaya başlayınca buğday, mısır ve nohut karıştırarak hedik pişirilir, komşulara dağıtılırdı. Bu tür gelenekler günümüzde devam etmektedir. Bebekler için ağaçtan yapılmış beşikler vardı. Bebeğin beşiği ve yatağını kızın annesi torunu dünyaya gelmeden önce hazırlar...
        BÖREK, PİDE, MANTI:
       Su böreği, kıymalı, etli, tavuklu, ısırgan böreği, ebegümeci böreği, bazlama, yağlama, közleme, kömbe, Kül kömbesi, değirmen kömbesi, mısır Kömbesi çeşitleri devam eder. Normal pide, etli pide, tahinli pide, peynirli pide, çeşitleri Etli mantı, tepsi mantı, peynirli mantı çeşitleri vardır…
        CENAZE VE TAZİYE:
       Çağlayancerit’te cenaze törenlerine çok önem verilir. Ölüm haberini duyan komşular cenaze evine giderler. Cenazenin yıkanmasını beklerlerdi. Cenaze yıkanınca tabuta konur, üzerine esans ve kolonya dökülür. Cenaze evden alınıp omuzlarda taşınarak musalla taşına getirilir. Burada bir imam tarafından namazı kıldırılır Tekrar omuzlarda Kabristana götürülür. Cenaze hazırlanan mezara defnedilir.
       Cenaze defnedildikten sonra kuran okunur din talkı verilir cemaat dağılır. Taziye ziyaretleri başlar. Cenaze evinde kadınlar ayrı, erkekler ayrı yerde toplanır. Kadınlar ağıt yakarlar. Taziye yerinde Kur-an okunur, ölenin ve tüm geçmişlerin ruhuna Fatiha’lar bağışlanır. Cenaze sahiplerine öğüt nasihatlerde bulunulur. Baş sağlığı dilenilir. Konu komşu yemek yaparak cenaze evine gönderir. Bu gelenek bir hafta devam eder.Gelen misafirlere kola ve çay gibi içecekler ikram edilir. Bu geleneklerimiz günümüzde devam etmektedir. Şimdiyse cenazeyi büyük şehir kaldırıyor tüm masrafları büyük şehir karşılıyor ayrıca taziye için taziye evleri yapıldı ölü sahipleri taziyeleri şimdi taziye evinde veya belediyenin kurduğu çadırlarda taziyeler kabul ediyor...
         ÇORBALAR:
        Aşure, mercimek, ezogelin, bulgur çorbası, erişte, sütlü çorba, katıklı, yoğurtlu çorba, yoğurtlu aş, pirpirim, ve narpızlı çorba, tarhana çorbası gibi çeşitleri vardır…
        ÇUL VE ÇUVAL:
        Koyunyünü, keçi kılı, kirmen ve iğ ile eğirilip ip haline getirilir. Bu ipler tekrar çıkrık denen alette yumak yapılır. Evlerde kullanılmak üzere haral, çul, çuval, kepkepi, yolluk, azık turbası, Heybe, kıl şalvarı, eşek torbası gibi eşyaları ip ağacı denen tezgâhta dokurlardı. Yün veya kıl çorap, iki adet ağaç çöpü ile örülür. Genelde erkekler örer. Dokuma işlerini genelde ev hanımları yaparlar. Bunların yanı sıra halı, kilim tezgâhları da Vardı. Ayrıca iğne oyası, dantel, nakış işlerini bayanlar yaparlar. Kilim dokuma işini Cerit’te Veli Duymaz isimli şahıs yapardı. Bu tür gelenekler günümüzde unutuldu. Hanımların halıya kilime yönelmesi nedeniyle evlerde çul ve çuval kullanılmaz oldu...
        DÜĞÜR GİTMEK:
       Evlenecek olan gençler birbirleriyle konuşup tanıştıktan sonra sıra dünür gitmeye gelir. Dünür gitmeden önce damat adayının ailesi durumu bir aracıyla kız ailesine bildirir. Kızın ailesi daveti kabul ederse “Gelin konuşalım” derler. Davete eli boş gidilmez. Baklava veya başka bir tatlı çeşidi götürürler. Kız ailesinden olumlu bir cevap alındığında münasip bir günde tekrar Kız istemeye gidilir. Kız istemeye gidildiğinde bir aile büyüğü kızı isterken “Allah' ın emri, Peygamber'in kavli ile kızınızı oğlumuza istiyoruz.” derler. Kızın ailesi “Kız oğlan birbirlerini sevmişlerse Allah hayırlı etsin.” derler. Bu gelenek günümüzde devam etmektedir…
        DÖŞEĞE GİTMEK:
       Düğünden bir gün sonra bayanlar döşeğe giderler. Bu gelip gitmeler bir hafta ile on beş gün arası devam eder. Döşeğe varan kadınlar gelini ve gelinin çeyizini görür, hem de aileye üç beş kuruş maddi yardımda bulunurlardı. Bu gelenekte bitti...
       ESNAFLAR:
      Önceleri kasap yoktu. Gocoğlan denilen yaşlı biri vardI. Haftada bir sığır keser parası olandan alır, olmayana batman hesabı harman zamanı ödemek şartıyla köylüye buğday, arpa, Nohut karşılığında et satardı. Köyde 2 manifatura dükkânı, 3 bakkal ve 6 adet köşker vardı. Köyün en eski manifaturacı ve bakkalı Mehmet Yılönü idi. Veli Güler, Salman Bahçe ise hem köşkerlik, hem bakkallık yapardı. Fakat köylünün her istediği bulunmazdı. Hali vakti iyi olanlar güz mevsiminde Ahırdağı’ndan alışveriş için Kahramanmaraş’a yaya giderlerdi. Evin ihtiyacını alır sırtlarına yüklenirler, yaya olarak iki gün iki gecede Cerit’e gelirlerdi. Rahmetli babam her yıl güz mevsiminde Maraş’a gider evin ihtiyacını Maraş’tan alır en az 40 kilo yiyeceğimizi heybelerine doldurur alır gelirdi.
       EV GÖRMEYE GİTMEK:
      Yeni yapılan ev için ev sahibi tarafından önce yemek yapılır;
Sulular, pilavlar, tatlılar hazırlanır. Konu komşu davet edilir, yemekler yenilir. Kur-an okunarak dualar edilir. Sonra ev ziyaretleri başlar. Yapılan ev beton veya toprak ev olsun fark etmez. Yakın akrabalar ve tanıdıklar “Eviniz hayırlı olsun.” Demeye gelirler. Ev görmeye boş gidilmez tabi. Para, halı, Kilim, yolluk, perde, herhangi bir mutfak eşyası gibi hediyeler götürülür...
       ESKİ DÜĞÜNLER:
      Eskiden Çağlayancerit'te her mevsimde düğün kurulmazdı. Genelde güz mevsimlerinde olurdu. Düğünler şimdiki adıyla istiklal mahallesindeki uzun damda kurulurdu. O günlerde orkestra yoktu, ilahi yoktu. Sade davul zurna olurdu. Düğün süresi düğün sahibinin maddi imkânlarına göre değişirdi. Bazı düğünler iki davul iki zurnayla başlardı. Düğünler bir veya iki hafta devam ederdi. Bazen de 3 gün sürerdi. Düğünlerde tura, Güreş ve şişman, oyunları ve çeşitli halay oyunları oynanırdı. Düğünden bir hafta önce tüm çevre köylere ve köy halkına okuntu dağıtılırdı. Okuntu gömlek elbiselik çorap gibi şeyler dağıtılırdı.
      Düğün sonu davul zurna eşliğinde halka şaba yapılırdı. Herkesin aldığı okuntunun değerine göre düğün sahibine para yardımında bulunulurdu. Kadınlar kızlar kesinlikle düğünde gündüz halay çekemezlerdi. Akşam geniş bir mekânda toplanır kapalı kapı arkasında oynarlardı. İçeriye bir tek erkek dahi alınmazdı. Eskiden olduğu gibi bu günde de düğünlerimiz çok kalabalık olur.
       Konu komşu küsülü kim varsa komşusunun düğününe koşar. Gelin ve damada altınlar paralar takılır, Ayrıca takı merasimi yapılmazdı. Dışardan kimse takı takmazdı. Gelin baba evinde her dem denilen çeşitli renklerde tülbentlerle baştan aşağı süslenir. Gelini almak için seymen’ler damat evinden toplu halde kız evine giderlerdi. Kız, baba, evinden çıkmadan önce kapı tutulup kız tarafı.
      Damadın tarafından para istenirdi. Gelin ata bindirilir baba evinden aldığı çehizi bir veya iki katıra yükleyerek İlahilerle seymen’ler eşliğinde tüfekler, tabancalar sıkılarak gelin götürülürdü. Damat evine gelindiğinde gelin hemen attan indirilmez. Başından aşağı arpa buğday şeker atılırdı. Daha sonra gelinin kucağına ilk çocuğu oğlan olsun diye erkek çocuğu koyarlar. Kız olsun diye kız çocuğu koyarlar. Sağdıç gelin attan inmiyor diyerek Kaynanayı kayın babayı gelinin yanına çağırır. Geline hediye ister. Kaynana kayın baba ceviz ağacı veya birer altın ve yahut bağ verirlerdi. Gelin evin kapısına geldiğinde eline bir nar verilir. Gelin bu narı kapıya çarparak kırar.
        Orada bulunan herkes tarafından alkışlanır. Narın kırılması gelinin güçlü ve yiğit olması anlamındadır. Sıra gelin ve damadın odalarına gitmesine geldiğinde Kaynana eline kur-anı kerim alır kapının eşikliğinde elinde tutar gelin ile damat birlikte Kaynananın kolunun altından Geçerek odalarına giderler. Kur-anı kerimin altından geçme anlamı gelin ve damat dini ibadetlerine düşkün olsun anlamına gelirdi. Daha sonra yemekler yenir kuran okunur dualar edilir.
       Yemek sonu düğün sahibi bir köşeye çekilir yemeğini yiyen halk hayırlı olsun dileklerinde bulunurlar. Birçok geleneklerimiz unutulsa da günümüzde bazı geleneklerimiz devam etmektedir…  
       GİYSİLER:
       Köyümüzde eskiden hanımlar ve yaşlı erkekler üç etekli zubun giyinirlerdi. Zubunun kumaşı Halep Kutnusu olur. İhtiyar kadınlar özel yapılmış baş giyerlerdi. Başın iki tarafına çalma denilen gümüşten yapılmış süs eşyası takarlardı. Alnın üzerine gelen bölüme gümüş paralar dizerlerdi. Kollara altın bilezik yerine gümüş bilezik takarlardı. Burnun iki yanına hızma dedikleri cismi takarlardı. Bunu sadece hanımlar değil genç gelinler ve kızlar da takınırlar. Bele ip kuşaklar kuşanılır. Erkekler ayakuçları işlemeli beyaz pijama giyinirlerdi. Herkes başına örme tellik giyinirdi. Başı açık gezilmezdi. Bu geleneklerimiz de günümüzde yok oldu…
        GÜREŞLER:
       Köyün yiğit delikanlıları güreşirlerdi. Bu güreşçiler Mustafa Tükel, Ahmet Öcal, Mahmut ve Mustafa Çalışkan, Osman Karagöz, Körhasan Veli, Bertiz’in köylerinden kendine güvenen güreşçiler gelirdi. Bu geleneklerimiz birden yok oldu…
        HABERSİZ EVLENDİRME:
       İki aile birbirleri arasında konuşarak “Kızım seni filanın oğluna verdik, oğlum sana falanın kızını aldık.” derlerdi. Oğlan ve kız birbirlerini görüp tanımadan, tanışmadan da olsa baba ve
Annenin karşısına çıkıp evliliğe hayır diyemezlerdi. Her ne pahasına olursa olsun evliliği kabul ederlerdi. Bu gelenek günümüzde tamamen yok oldu…
        HACI UĞURLAMA:
       Hacca gidecek hacı adaylarını uğurlamak için bir vakit namazının ardından cami cemaati ve diğer hısım akrabalar, Vatandaşlar toplanır. Kur’an ve ilahiler okunur. Topluca dualar edilir. Hacı adayları halkla helalleşirler. Arabalara Türk Bayrağı asarak konvoy eşliğinde hacılarımız uğurlanır...
        HACI ZİYARETLERİ:
       Hacdan dönen hacılar yine halk tarafından araba konvoyları ile toplu halde yolda karşılanırlar. Bir toplantı yeri belirlenerek orada toplanıp dualar edilir. Hacılar evlerine gönderilir. Ertesi gün konu komşular ufak hediyeler alarak hacıları ziyaret ederler. Hacılar, gelen misafirlerine zemzem suyu, hurma, tesbih, terlik, esans, yüksük gibi hediyeler verirler…
      HALAYLAR:
     Halk oyunlarımızdan yöremize ait Bertiz, Ceren, Çamdan Sakız Akıyor, Türkmen Halayı, Kırıkhan, Hasan Dağı, Köroğlu, Maraş Halayı, Antep Pekmezi gibi oyunlar oynanır. Kadın erkek kesinlikle bir arada halay çekmezlerdi. Gelin hiç oynatılmaz, damatla dans ettirmezlerdi…
       HOŞAFLAR:
      Ekşi elma, tatlı elma, güz elması, şeftali, ayva, güz armutu, aşılak, kuru üzüm, kayısı, kara erik, incaz eriği, vişne, kiraz, böğürtlen, kuşburnu, yemişen hurma kakı, bu tür meyveler yaz mevsiminde cinsine göre dilimlenir. Kabuğu soyulur, erik ve kiraz cinsleri tüm olarak güneşte kurutularak saklanır. Kış mevsiminde hoşaf yapılarak yemeklerin beraberinde yenilir…
        KUR-AN OKUTMAK:
       Cenaze sahipleri, taziye süresince tıraş olmaz, elbiselerini değiştirmez ve saçlarını taramazlar. Bu gelenek, yas çekme anlamındadır. Günümüzde bu inançlar unutuldu. Taziyeden bir gün sonra veya bir hafta sonra ölen kişinin ruhu için lahmacun ve yemek hazırlanır. Yemekler, sulular yenilir. Peşinden Kur’an-ı Kerim okunarak tüm geçmişlerin ruhuna Fatihalar bağışlanarak cemaat cenaze evinden ayrılır…
        KÖFTELER:
       Sulu köfte, içli köfte, mercimekli köfte, sümüt köfte, eşgili köfte, çiğ köfte, patatesli köfte, sarımsaklı köfte ve daha birçok çeşitleri vardır…
         MEVLİT OKUTMA:
        Yıllar önce mayalı hamurdan kömbeler yapılır, mevlit kömbeyle okutulurdu. Şimdiyse yemek yapılıyor. Genelde; pirinç, bulgur, dövme pilavı yanına; patates sulusu, nohut ve Fasulye sulusu, yoğurtlu cacık, lahmacun gibi yiyecekler hazırlanır. Komşular toplanır iki hoca tarafından mevlit okunur. Arada misafirlere mevlit için hazırlanmış şerbet verilir, tütsü koklatılır. Mevlit şimdi genelde camilerde okutuluyor. Cami cemaatine özel hazırlanmış paketlerde bisküvi, şeker dağıtılır, mevlit şerbeti veya kola, meyve suyu gibi içecekler ikram edilir. Mevlit okuyan hocalara el avlusu veya para verilir. Bu gelenek günümüzde devam etmektedir...
          MEYVE SEBZE ÇEŞİTLERİ:
         Cerit zamanla dört mevsimi doya, doya yaşayan bir ilçemizdi ama günümüzde değişti dedim de sade Cerit' dünya değişti. Buranın taşı toprağı bereket fışkırır. Sebzesi, meyvesi, cevizi bir başka lezzettir. İlçede aklınıza gelen her tür meyve, sebze ve tahıl çeşitleri yetişir. Cerit’in taşında, toprağında, kayasında, ovasında, beton çatlaklarında her çeşit meyve sebze yetişmektedir. İlçede her ailenin kendisine yetecek kadar toprağı, bahçesi, bağı vardır. Her tarafı yeşillik meyve ağaçları, sebze bahçeleri, buğday tarlaları Her bir yanından sular fışkırır. Bağıyla bahçesiyle, dağıyla, ovasıyla, piknik alanları, alabalığıyla ünlü bir ilçedir. İlçemizde (goz) ceviz önde gelir. Aşı cevizi, yerli piç cevizi, kalaycı cevizi Ceviz her derdin devasıdır.
       Meyve çeşitleri: Ayva, hurma, ekşi elma, gürün elma, beyaz elma, kırmızı elma, çilek, beyaz Dut, karadut, urumu Dut, kara erik, sarıerik, incaz, Yonuz eriği, şeftali, aşı şeftali, kiraz, armut çeşitleri Hacı Hamza, taşlı armut, aşılak, güz armutu, nar, badem gibi çeşitler vardır. Karpuz, kavun, Çapar kavun, domates, dolma biber, kırmızıbiber, cin biberi, patlıcan, fasulye, bezelye, soğan, sarımsak, patates, yer elması, Bamya, turp, beyaz çalgam, havuç, pancar, (bezzik) uzun kabak, kış kabağı, bal kabağı, su kabağı, Bostan, Hıyar, (salatalık) hıta, lahana, karalâhana, marul, maydanoz, kuzukulağı, çiğdem gibi her çeşit meyvesi sebzesi toprağımızda her çeşit meyve sebze yetişmektedir…
        MEYVE SEBZE KURULARI:
       Patlıcan, kabak, mantar, salatalık, biber gibi sebzeler kurutulur. Bağ yaprağı, dut yaprağı gibi yapraklar da salamura yapılarak kışın nefis sarma çeşitleri yapılır…
        NİŞAN TAKMA:
       Söz kesildikten sonra kızın ailesine birkaç gün sonra tekrar gidilir. Nişan için randevu istenir. Aileler “Artık hısım olduk.” diyerek bir sofrada Yemek yenilir, dualar edilir. Nişan kız ailesinin isteğine bağlı. İsterse nişan yaptırır istemezse yaptırmaz. “Nişan masrafının yerine kızımıza bir tane bilezik takarsınız.” denilirdi. Bazı nişanlar iki aile arasında olur.
Nişana eş dost, konu komşu davet edilmez. Nişanda damat adayının bir aile büyüğü kızın yüksüğünü takar. Kızın aile büyüğü damat adayına yüksüğünü takar. Damat adayının ailesi kıza bir çift altın küpe takar.Sıra gelir başlık parası konusuna.
       Bunun adına Cerit'te “Kalın parası.” denirdi. Damat ailesinden bir miktar para alınırdı. Çeyizi kızın ailesi görürdü. Günümüzde başlık parası kendiliğinden kalktı. Sıra takı istemeye gelince, kızın ailesi kızı için cumhuriyet altını veya bilezik ister.Takı sayısı belirlenir. Bazı kız ailesi damat adayının ailesine takı işini sizin şerefinize bırakıyoruz diyebilir. Bu durumda aile bütçesine göre davranır. Takı kına günü takılır. Kız ve damadın ailesinin çevreleri bütçelerine göre gelin ve damada bir altın, yarım altın, çeyrek Altın veya bilezik, gerdanlık, kolye gibi takılar takarlar. Altın takmayanlar para verirler. Nişanlılık döneminde arada bir kızın ailesine ziyarete gidilir. Damat adayı nişanlısına Altın veya başka hediyeler götürebilir. Bu geleneklerin bazıları unutulsa da günümüzde devam edenleri vardır...
        OKUNTU DAĞITMA:
       Okuntu komşulara, hısım akrabaya ve tanıdıklara; çorap, elbiselik kumaş ve düğün gününü belirleyen davetiye kartları verilir. Gün geldiğinde düğün başlar. Bu gelenekler günümüzde pek kalmadı ama azda olsa devam ediyor...
        PİLAVLAR:
       Bulgur pilavı, yumurtalı bulgur pilavı, pirinç pilavı, narpuzlu pilav, körmenli, etli ve havuçlu pirinç pilavı, salçalı, dövme pilavı, fasulyeli pilav, patatesli, keşkah güveç, tava, çoban aşı, tamtum aşı, kabaklı pilav gibi çeşitleri çoktur…
         SALATALAR:
        Domates salatası, pirpirim salatası, marul, narpız, bostan, kenger, ebegümeci salatası. Bu salataların içine zeytinyağı ve siyah zeytin taneleri, suda haşlanmış yumurta, limon ve peynir ilave edilir…
        SARMA VE DOLMA:
       Dut ve bağ yaprağı, lahana, kabak, pancar yaprağı sarması gibi birçok çeşitleri vardır. Patlıcan dolması, domates, biber, kabak, soğan, bostan, patates dolması gibi birçok çeşidi var…
        SİNSİN OYUNU:
       Geceleri ateşler yakılarak sin sin oyunu iki veya üç kişi tarafından alev alev yanan ateşin üzerinden atlayarak oynanır. Bir kişi ateşin başından ayrılmaz, ateşin bekçisidir. Başka gelen biri onu kovar kendisi bekçi olur, oyun böyle devam eder gider…
        SÜNNET TÖRENİ:
       Yöremizde sünnet yaşı, ortalama bir aylık veya yedi yaş arasıdır. Hali vakti iyi olan aileler sünnet düğünü yaptırır. Sünnet edilecek erkek çocuğa kirve bulunur. Sünnetten önce kirvenin hanımı, çocuğu banyo yaptırır. Kirvenin çocuğa aldığı kıyafetleri giydirir. Kirve çocuğu kucağına alarak bir uzman doktor veya sağlıkçı tarafından sünnet ettirilir. Sünnet olan çocuk yatağına yatırılır. Komşular ve akrabalar tarafından çocuğa takılar takılır. Takı altın ve para olur. Sünnet töreninden sonra mevlit okunur, dualar edilir. Bizde kirve demek birinci derece akraba demektir. Kirveler, zamanı geldiğinde kesinlikle kız çocuklarını ve sünnet olan çoğu birbirleriyle evlendirmezler. Onlar kardeş sayılır. Şimdi bu geleneğimizde bitti...:
        ŞİŞMAN OYUNU
       Düğünlerde şişman oyunları oynanırdı. Şişman denen kişi ellerini, yüzünü, bacaklarını saç karasıyla boyar halkın arasında maskaralık yaparak halkı güldürürdü. Bu oyuncular lakabıyla Sarıkız Hıdır, Camız Ahmet, Balaban Haceli Duymaz, Oruçpınarı köyünden “İnce” denilen kişi genelde şişmanı oynardı…
        TATLILAR:
       Baklava, normal tatlı, tel kadayıf, kıvrım, un helvası, irmik tatlısı, (hapsa) tahin pekmez, helva, (ballı kaymak) oğul balı, sütlü pekmezli bulamaç, yağlı pekmez, kuymak…
        TARHANA YAPIMI:
       Tarhana dövme ile yapılır. Yarma temiz suda yıkanır. Tarhananın suyu ocakta iyice kaynatılır. Dövme kızgın suya dökülerek pişmeye bırakılmalı. Bir saat sonra özel yapılmış tarhana küreği ile devamlı karıştırılır. Dövmenin kıvamı tamam olunca kazanın ağzı kapatılarak bir müddet dinlendirilir.
       Sonra bakraçlarla kazandan alınarak beton zemin üzerine temiz bir bez serilerek üzerine boşaltılır. Üç beş hanım bir araya gelerek yağlı yoğurt, yavan yoğurt veya ayran karıştırarak büyük teşt dediğimiz leğenlerde Yoğrulurken içerisine kurutulmuş nane, kekik, çörekotu, narpız karıştırılır. Akşamdan yoğrulur tarhana için özel bir kuyu hazırlanır. Bu kuyuda sekiz ila on saat dinlenmeye bırakılır. Sabahın erken saatlerinde
         Kavak, çınar, meşe dalına veya bu iş için özel hazırlanmış çığ üzerine sıkma halinde veya ağaç, Mala ile çok ince serilir, kurumaya bırakılır. İki veya üç gün güneşte kuruduktan sonra toplanarak yün çuvallarında Veya teneke kazanlarında saklanır. Kolay, kolay bozulmaz en az bir, iki yıl tazeliğini korur. Tarhana yeni kurumaya başladığında firik halinde, ceviz içi, badem gibi yiyeceklerle yenilir. Kurumuş haliyle çerez olarak ta yenilir. Tarhana Sıcak et suyuna batırılarak da yenilir.
       Soğan ile tereyağında kızartılarak yenilir. Ateş üzerinde ekmek sacında gevretilerek yenilir. Tarhana hafif ılık suda yumuşatılır. Pekmez, tef helva, kuymak gibi Şire çeşitleriyle yenilir...  
       TARHANA ÇORBASI:
      Tarhana çorbasının yapılışı: Tarhana Akşamdan bir tencereye
Islanır. Sabahleyin çorbaya beyaz çalgam, Nohut ilave edilerek kaynatılır. Çorba piştiğinde ocaktan alınarak soğumaya bırakılır. Çorbaya tereyağı yakılır. Bir baş samursak dibekte dövülerek hafif tuz ilave ederek karıştırılıp çorbaya katılır. Çorbaya ekmek doğramak çorbayı yiyenin isteğine bağlı. Çorbanın yanında pekmez, helva kırma omaç gibi yiyeceklerle yenilir. Pirpirim, narpız, baldırcan, kenger, yemlik boranı gibi çorba çeşitleri çoktur…
       TURA OYUNU:
      Tura ipi elli santim uzunluğunda özel örgülü sicimden yapılır. Sicimin ucu düğümlenir. Bu oyunda iki kişi Karşılıklı oynarken tura ipi ile birbirlerini döverlerdi. Ortada bazen dört kişi olur, davul zurna eşliğinde oynanır. Oyuncular sırtına sade bir beyaz gömlek giyer kalın elbise giyinmezler. Sırtlarında aba veya ceket varsa çıkartırlar. Taraflardan biri pes edinceye kadar oyun devam eder. Oyun zıplayarak ve koşarak oynanır. Bu oyunları oynamak gerçekten yürek isteyen oyunlardan biridir. Günümüzde bu oyunun adı bile kalmadı…
        TURŞULAR:
       Turşu genelde acı ve tatlı biberden yapılır. Domates, patlıcan, havuç, ayva dilimi ve sirke karışımından olur. Turşu genelde güz mevsiminde hazırlanır. Turşuya hafif limon ekşisi karıştırılarak yapılır…
         YAHNİLER:
        Kuru fasulye, taze fasulye, nohutlu, patatesli, mantar, bezelye, ebe gümeci yahnisi çeşitleri vardır…
        YEMEK ÇEŞİTLERİ:
       İlçemiz coğrafi bakımdan Akdeniz bölgesinde bulunmasına rağmen hem güneydoğu, hem Doğu Anadolu bölgelerine yakın olduğundan, bu bölgelerin de yemek kültürünü taşımaktadır. Özellikle Güneydoğu Anadolu yemek kültürünü yansıtır…
       YENİ DÜĞÜNLER:
      Günümüzde düğünlerde davul zurna geleneğimiz pek az kaldı. Davul zurnanın yerini orkestralar, ilahiler almış vaziyette. Eskiden bir hafta veya iki hafta olan düğünler günümüzde kalmadı. Şimdi bazı aileler bir gün, bazıları üç gün, bazıları dört saat düğün yapmaktadır. Şimdi düğünler her mevsimde yapılıyor. Bazı gün bir günde en az üç beş tane düğün olur. Köyde düğün salonu yoktu. Düğünler genelde sokaklarda çalınırdı. Kadın kız eskiden açıkta halay çekmezlerdi. Şimdi kadın, erkek, gece gündüz karışık el ele, kol kola halay çekiyorlar. Kına günü öğleden sonra takı merasimi yapılır.
      Kaynana kayın baba takacakları takıyı takarlar. Peşinden iki ailenin akrabaları ve gelinin ve damadın arkadaşları takılarını takarlar. Kız tarafı oğlana, oğlan tarafı kıza takarlar. Genelde cumhuriyet altını ve para verilir. Akşam saat yirmi ikiye doğru gelin ve damadın gece kınası yakılır. Kına gelinin sağ avuç içine yakılır. Aynı anda damadın sol el serçe parmağına kına yakılır. Gelinin avucuna çeyrek ve yarım altın konur, eli bir bez ile sarılır. Avuca konan altın gelinin olur.
      Gelinin çehizi bir hafta önce damadın evine dizilir. Gelin gece düğün salonundan alınır damat evine gider. Bazen de sabah saat on onbir arası düğün alayı kız evine kalabalık taksi ve dolmuşlarla konvoy halinde gider. Kız evine gelindiğinde kız evi kapı tutar para ister…
       Kapı tutan bacıya ve kardeşe para verilir. Eskiden gelin başı çeşitli renklerde herden tülleri ile süslenirdi. Şimdi o gelenek kayboldu. Normal baş örtüsüyle götürülür. Gelin ailesinin evinden dualar eşliğinde alınarak özel bir taksiye gelin damat beraber binerler. Taksinin önüne damadın babası biner. Yol kesen çocuklara, büyüklere para verir. Konvoy eşliğinde damadın evine gelir ilahiler eşliğinde taksiden indirilir. Sağdıç kaynanayı, kayınbabayı gelinin yanına çağırır. Geline hediye ister. Kaynana, kayınbaba ceviz ağacı ve bağ ve altın verirlerdi. Daha sonra yemekler yenir, Kur’an okunur, dualar edilir. Yemek sonu düğün sahibi bir köşeye çekilir. Yemeğini yiyen halk hayırlı olsun dualarında bulunurlar. Bu tür geleneklerimiz devam etmektedir...
         YOL AÇMA: 
         Yol açmak için aileden bir hanım görevlendirilir. Ufak bir hediye ile kız evine gönderilir. Yol açıldıktan bir gün sonra gelin Ve damat bir aile büyüğü ile kızın evine giderler. Oturulur, sohbetler edilir, çay, kahve içilir. Kız isterse bir gece baba evinde yatar. Damat evine gider. Ertesi gün gelin damat birlikte evlerine dönerler. Bu gelenek günümüzde devam etmektedir…

Hiç yorum yok: