Bir zaman bir seyahat esnasında yolum Çağlayancerit'e de uğramıştı, akşamüstüydü, elbette Âşık Ali Ataş abimize uğramadan geçilmezdi ve geçmedim, gidip bir ziyaret edelim, hali hatırı nicedir, derdi tasası var mıdır bir sual edelim diyerek varıp kapısını çaldım, kapıyı Ali abimizin eşi muhterem ablamız açtı ve buyurun dedi. Ali Abi evdeler midir? Diye sorduğumda evde olduklarını öğrendim içeri buyur ettiler girdim selam verdim oturdum hoş beş merhaba derken Ali abiyle derin bir sohbete koyulduk o anlattı ben dinledim not aldım.
Âşık Ali öylesine çalışmış ki
uğraşmadığı sanat yapmadığı iş kalmamış. İlk sazını
tenekeden yapmış kısa zamanda saz çalmayı öğrenmiş. Daha sonra kendisine yeni
bir usta sazı almış düğünlerde, aile ortamlarında, toplantılarda çalıp
söylemeye başlamış Onun saz çaldığını duyan köyün bazı insanları babasına
şikâyet etmişler Ali saz çalıyor günahtır, haramdır, cehennemde yanar demişler.
Bu tür sözlerden etkilenen baba Ali’nin saz çalmasına izin vermemiş. Bir gün O
saz çalarken babası rastlar ve sazını elinden alır duvara vura vura kırar.
Sazının
kırılması dolayısıyla sanata ve kişiliğine saygı duyulmamasına dayanamayan Ali
babasına küserek o gece evinden ve köyünden kaçar. Sabahtan akşama kadar yaya
olarak yürüyerek köyden 30
kilometre uzaktaki asfalta akşam namazı varır. Bir yük
kamyonuyla Kahramanmaraş'a varır, vakit gece yarısıdır birilerine buralarda
yatacak bir yer olup olmadığını sorar, oteli gösterirler ama parası yok ki
kalsın, durum anlaşılınca bir yer tarif ederler, tarif edilen yer handır. O
gece handa yatar sabah olur hancıya derdini anlatır hancı bir haftalığına
Ali'ye bir kaç kuruş borç verir.
İlk işi bir
ekmek iki domates alıp karnını doyurmak olur. Bir kendir alarak bir müddet
hamallık yapar. Hamallıktan kazandığı parayla hancıya olan borcunu öder. Daha
sonra yazdığı şiirleri matbaada çoğaltıp çarşıda, mahallelerde satmaya başlar.
Kazandığı parayla tekrar yeni bir saz alır, sazıyla Türkiye'nin birçok ilini
ilçesini köylerini dolaşır. Sazı yanında her gördüğü insana irticalen türküler
söyler bir takım âşıklarla, şairlerle atışmalar yapar. Halk bundan ötürü Ali’ye
Âşık lakabını takar kendisi de şiirlerinde bu mahlası kullanmaya başlar.
Bir iki yıl
gurbette kalan Âşık Ali 1968 yılında tekrar köyüne döner. Evlenir, askere gider
24 ay askerlik yapar şiir yazmaya devam eder yazdığı şiirler ogünün mahalli
gazetelerinde yayımlanır. Askerlik dönüşü yine işsizdir. İnşaat işçiliği,
fotoğrafçılık, su ve elektrik tesisatçılığı yapar. Sonra bu işleri de bırakır
1973 yılında elektronik kitaplar dergiler okuyarak Radyo tamirciliği yapmaya
başlar. 1984 yılında köyüne elektrik gelince radyoculuğun yanı sıra Televizyon
tamirciliği de yapmaya başlar. Ustanız var mıydı? Diye sorduğumda "hayır
dedi her şeyi bakarak, duyarak, görerek öğrendim" dedi.
2004 yılında
bağ-kurdan emekli olduktan sonra bütün ağırlığını şairlikten yana yazarlıktan
yana kullanır. Sohbet bu minval üzere seyrederken bir ara hiç ziyaretçileriniz
de gelir mi diye sordum, içten bir ah! Çekti ki anlatamam. Keşke sormasaydım, "Ne oldu efendim" dedim, "Bilal
Bey elimde sanatım var iken halim hatırım soruluyor sayılıyordu şimdiyse kimse
gelip kapımı çalmaz oldu. Meslek bitti hatır gönülde bitti diye sitem vari
konuştu ve İşte böyle birazda yaşlanınca hatır gönül işi tamamen bitermiş dedi
ve hüzünlendi. Ancak çarşıda mahallede gezerken karşılaştığım on kişiden iki
kişi hal ve hatırımı sorar kalan sekizinin umurunda bile olmuyorum. Unutuldum,
Bilal Bey unutuldum dedi ve ben de bu vesile ile bu kelimesini yazıya başlık
olarak kullanmaya karar verdim
Âşık Ali'ye bir
dokundum bin ah! İşittim. Hani bizde şöyle bir atasözü vardır dedi "kurt
kocarsa köpeğin maskarası olurmuş" Hele büyükler hiç sormazlar dedi,
büyükler deyince kimi kastettiniz dedim? Belediye başkanları, kaymakamlar, ilçe
başkanları hiç birinin aklına bile düşmüyorum dedi. Bu güne kadar gelmiş geçmiş
kaymakamlara nice methiyeler yazmış bırakın ziyaret etmeyi bir telefon açıp
teşekkür eden bile olmamış.
İlçeye gelen kaymakamlardan Sayın Olgun Öner Bey bir defa da olsa beraberinde karakol komutanı emniyet amiri ile birlikte zorlu bir kış günü ziyaretime geldiler beni çok mutlu ettiler Kendilerine teşekkür ediyorum diyor. Şairlik ve yazarlık devam ediyormuş. On iki adet şiir kitabı yazmış onu basılmış diğer ikisi basıma hazır vaziyete gelmiş. Ayrıca 276 sayfalık 1950 den bu yana Çağlayancerit ile ilgili Genel kültüre dayalı yaşanmış gerçekleri, kendisinin yaşadıklarını, ilçesinde ileri gelen birçok kişilerin biyografilerini yazmış ve birçok makaleler kaleme almış ve halen bıkmadan usanmadan bu hizmetini devam Ettirmektedir… Şair Yazar Bilal ÖKSÜZCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder