GÜN GÖSTERMEDİN:
Geçim
sıkıntısı, çocuk sıkıntısı derken Cerit'li karı koca bir gün kavga ederler.
Mevsimlerden kış hanım kocasına “Yazıklar olsun sana. Evlendik evleneli Bana
gün göstermedin.” der. Kocası “Ayıp oluyor hanım. Şimdi mevsim kış, güneş
gözükmez. Yaz gelsin de inşallah sana bol bol güneş gösteririm.” der... HALIM YOK:
Komşu hastalanır. Diğer komşular ziyaretine gelirler. Hasta komşu soranlara “Halım yok, halım yok.” der. Komşulardan biri bir halı alır, hasta komşusuna götürür. Halıyı gören hasta “Komşu bu ne?” der. “Bilmedin mi halı, halı.” der. Komşu “Niye zahmet ettin” deyip, “Kızım şu halıyı içeri götür.” der. Hasta “Komşu ben halı istememiştim. Hastayım, halım yok demiştim. Yanlış anlamışsın. Zaten halımızda yoktu getirmişsin sağ ol.” der Komşu “Ne yapalım her geldiğimizde halım yok, halım yok deyip duruyordun.” der. Bende halı getirdim o zaman güle, güle kullan der...
HAMDİ İLE HANİFİF SALMAN’IN HİKÂYESİ (1)
Hamdi ile Hanifi Salman ikilisi bir birlerini çok severlerdi. Hamdi, Hanifi Salman’a misafir olur. Salman anlatmaya başlar. “Geçen hafta kar yağmıştı, ava gittim. Topal Ali’de Cırık sürüsüne rastladım. İçinde on saçma bulunan tüfeğimi cırıklara doğrultup sıktım. On tane Cırık, iki tane de serçe vurdum.” der. Bunun yalan olduğunu anlayan Hamdi kendi kendine “Dur şuna bir yalan da ben söyleyim” der.
Şimdi Hamdi anlatmaya başlar. “Bende geçenler de Engizeğe odun etmeye gittim. Bir kamalak yıktım. Kırk katır yükü odunu çıktı.” Deyince Salman “Arkadaş bir kamalaktan hiç kırk yük odun çıkar mı?” der. Hamdi hemen Salman’a karşılık verir. “Sen on saçmayla on cırık iki de serçe vurursunda, ben bir kamalaktan kırk yük odun edemem mi” der. Hanifi Salman tekrar söz alarak “Arkadaşım cırığın bir kaçıyla beraber serçeleri önceden vurmuşlar. Orada unutmuşlar gitmişler ben de varıp aldım der...”
HAMDİ İLE HANİFİ SALMAN’IN HİKÂYESİ (2)
Hanifi Salman ile Hamdi samimi arkadaşlar bir gün ava giderler. Akşama kadar avlanırlar. Bir tavşan vururlar. Tavşanı alıp yaylada oturan bir eve misafir olurlar. Evin hanımına bacı bir tavşan vurduk akşama içli köfte yap da yiyelim derler. Hanım akşama köfteyi yapar. Köfte sıcak sıcak sofraya gelir Hanifi Salman tuh “Keşke köftenin yanı sıra tarhana da ıslasaydın. Hamdi köfte yemez” deyince kadın; “Kadın daha önce söylesen başka Yemek hazırlardım.” der. “Yok, yok sen bir tepsi tarhana getir.” der. Tarhana gelir Hamdi utanır.
Ne tarhanadan, ne köfteden bir lokma bile yemez, aç yatar. Sabahleyin erkenden kalkarlar, kahvaltılarını yapıp evden çıkarlar evden uzaklaşınca Hamdi Salman’a silahını doğrultur. “Hamdi sana ne ulan benim köfte yemediğim. Ellerini kaldır seni vuracağım.” der. Hanifi Salman yalvarmaya başlar. “Yapma Hamdi ben şaka yapmıştım. Sende gerçek anladın yemedin” der. Salman korkudan titriyor. Hamdi “bir daha böyle gevezelikler yapmayacağına yemin et bakalım” Der. Salman yemin üstüne yemin eder böylece işi tatlıya bağlayıp barışırlar...
İKİ YAŞ BENDEN BÜYÜK:
Aksu obasından çocuklarını nüfusa düşürmek için bir vatandaş Maraş’a gider nüfus müdürlüğüne varır. Memurlardan biri “Buyur amca.” der. Saf ve temiz insan “Çocuklarımı nüfusa yazdıracağım.” der. Memur “Kaç çocuğunuz var?” deyince “Yedi sekiz tane var.” der. Memur tekrar sorar “Çocuklarının sayısını bilmiyorsun, bari isimlerini say.” der. Yaşlı amcamız yine düşünür. Bir kaçının ismini söyler diğerlerini unutur. Memur “en büyük çocuğun kaç yaşında?” der. “Çocuklarımın en büyüğü kızım. O da benden iki yaş büyük.” der. Memur “Amca sen bizimle dalga mı geçiyorsun?” deyince “Doğru söylüyorum. Oğlum inanmıyorsan bizim eve gedek. Kızım mı büyük ben mi büyükmüşüm gözlerinizle görün” der...
İNANMIYORUM:
Birkaç kişi akşamüstü bir hocanın evine misafir olurlar. İçlerinde namı değer bir hoca efendi varmış hocanın yaptıklarını eleştiriyorlarmış. İçlerinden biri hocaya,“Hocam sizin marifetlerinize inananlar var fakat ben kesinlikle inanmıyorum.” der. Hoca “İnanmayabilirsin ben yaptıklarıma inan demiyorum. Ben inandıklarımı yaparım.” der. Sohbet devam ederken gece yarısı olur herkes evine gider. Hocaya inanmayan kişi o gece rüyasında hocanın kendisine eziyet ettiğini, görür. Sıkıntı içerisinde uykudan uyanır.
Hanımı “Bey ne oluyor. Sen böyle değildin.” der. “Sorma hanım gözlerimi yumdum hoca peşimde bana öyle eziyetler verdi ki anlatamam.” der. Tekrar uyumaya çalışır. Uyuyamaz elbisesini giyer, gece gidip hocanın kapısını çalar. Hoca dışarı çıkar. “Hocam ne olur, Allah aşkına beni rahat bırak uyuyayım. Bana eziyet etme. Sana inandım.” der. Hoca “Ben bir şey yapmadım oğul sen korkmuşsun git oku üfür yat” der. Adam eve gelir yatar, uykuya dalıverir. Adam bir daha değil hocaya inanmamak, hocanın lafının olduğu yerden bile kaçar...
İKİSİ DE ÇIKSA GENE YERİM:
Abuzer amca mukallit biri. Esprileriyle herkesi güldürür köy Halk’ı tarafından sayılan sevilen muhterem bir insandır. Abuzer amca domatesi, acı biberi, üzümü çok severmiş. Fakat gözlerinden rahatsızmış. Oğlunun birine bir gün “Beni doktora götür” der. Oğlu babasını alır doktora gider. Oğlu espri olsun diye doktora gizlice “Babama domates, acı biber, üzüm yemeyeceksin” der. Doktor muayene ederken “Amca senin gözlerin berbat olmuş. Acı biber, domates, üzüm yemeyeceksin.” deyince. Abuzer amca “Ney ney! Hele bir daha söyle.” der. Doktor aynı kelimeyi tekrarlar. Abuzer amca “Doktor oğlum o dediklerini. Gözümün ikisi de çıksa yine yerim.” der...
İKİMİZ DE KAZIK YEDİK:
Komşu hastalanır. Diğer komşular ziyaretine gelirler. Hasta komşu soranlara “Halım yok, halım yok.” der. Komşulardan biri bir halı alır, hasta komşusuna götürür. Halıyı gören hasta “Komşu bu ne?” der. “Bilmedin mi halı, halı.” der. Komşu “Niye zahmet ettin” deyip, “Kızım şu halıyı içeri götür.” der. Hasta “Komşu ben halı istememiştim. Hastayım, halım yok demiştim. Yanlış anlamışsın. Zaten halımızda yoktu getirmişsin sağ ol.” der Komşu “Ne yapalım her geldiğimizde halım yok, halım yok deyip duruyordun.” der. Bende halı getirdim o zaman güle, güle kullan der...
HAMDİ İLE HANİFİF SALMAN’IN HİKÂYESİ (1)
Hamdi ile Hanifi Salman ikilisi bir birlerini çok severlerdi. Hamdi, Hanifi Salman’a misafir olur. Salman anlatmaya başlar. “Geçen hafta kar yağmıştı, ava gittim. Topal Ali’de Cırık sürüsüne rastladım. İçinde on saçma bulunan tüfeğimi cırıklara doğrultup sıktım. On tane Cırık, iki tane de serçe vurdum.” der. Bunun yalan olduğunu anlayan Hamdi kendi kendine “Dur şuna bir yalan da ben söyleyim” der.
Şimdi Hamdi anlatmaya başlar. “Bende geçenler de Engizeğe odun etmeye gittim. Bir kamalak yıktım. Kırk katır yükü odunu çıktı.” Deyince Salman “Arkadaş bir kamalaktan hiç kırk yük odun çıkar mı?” der. Hamdi hemen Salman’a karşılık verir. “Sen on saçmayla on cırık iki de serçe vurursunda, ben bir kamalaktan kırk yük odun edemem mi” der. Hanifi Salman tekrar söz alarak “Arkadaşım cırığın bir kaçıyla beraber serçeleri önceden vurmuşlar. Orada unutmuşlar gitmişler ben de varıp aldım der...”
HAMDİ İLE HANİFİ SALMAN’IN HİKÂYESİ (2)
Hanifi Salman ile Hamdi samimi arkadaşlar bir gün ava giderler. Akşama kadar avlanırlar. Bir tavşan vururlar. Tavşanı alıp yaylada oturan bir eve misafir olurlar. Evin hanımına bacı bir tavşan vurduk akşama içli köfte yap da yiyelim derler. Hanım akşama köfteyi yapar. Köfte sıcak sıcak sofraya gelir Hanifi Salman tuh “Keşke köftenin yanı sıra tarhana da ıslasaydın. Hamdi köfte yemez” deyince kadın; “Kadın daha önce söylesen başka Yemek hazırlardım.” der. “Yok, yok sen bir tepsi tarhana getir.” der. Tarhana gelir Hamdi utanır.
Ne tarhanadan, ne köfteden bir lokma bile yemez, aç yatar. Sabahleyin erkenden kalkarlar, kahvaltılarını yapıp evden çıkarlar evden uzaklaşınca Hamdi Salman’a silahını doğrultur. “Hamdi sana ne ulan benim köfte yemediğim. Ellerini kaldır seni vuracağım.” der. Hanifi Salman yalvarmaya başlar. “Yapma Hamdi ben şaka yapmıştım. Sende gerçek anladın yemedin” der. Salman korkudan titriyor. Hamdi “bir daha böyle gevezelikler yapmayacağına yemin et bakalım” Der. Salman yemin üstüne yemin eder böylece işi tatlıya bağlayıp barışırlar...
İKİ YAŞ BENDEN BÜYÜK:
Aksu obasından çocuklarını nüfusa düşürmek için bir vatandaş Maraş’a gider nüfus müdürlüğüne varır. Memurlardan biri “Buyur amca.” der. Saf ve temiz insan “Çocuklarımı nüfusa yazdıracağım.” der. Memur “Kaç çocuğunuz var?” deyince “Yedi sekiz tane var.” der. Memur tekrar sorar “Çocuklarının sayısını bilmiyorsun, bari isimlerini say.” der. Yaşlı amcamız yine düşünür. Bir kaçının ismini söyler diğerlerini unutur. Memur “en büyük çocuğun kaç yaşında?” der. “Çocuklarımın en büyüğü kızım. O da benden iki yaş büyük.” der. Memur “Amca sen bizimle dalga mı geçiyorsun?” deyince “Doğru söylüyorum. Oğlum inanmıyorsan bizim eve gedek. Kızım mı büyük ben mi büyükmüşüm gözlerinizle görün” der...
İNANMIYORUM:
Birkaç kişi akşamüstü bir hocanın evine misafir olurlar. İçlerinde namı değer bir hoca efendi varmış hocanın yaptıklarını eleştiriyorlarmış. İçlerinden biri hocaya,“Hocam sizin marifetlerinize inananlar var fakat ben kesinlikle inanmıyorum.” der. Hoca “İnanmayabilirsin ben yaptıklarıma inan demiyorum. Ben inandıklarımı yaparım.” der. Sohbet devam ederken gece yarısı olur herkes evine gider. Hocaya inanmayan kişi o gece rüyasında hocanın kendisine eziyet ettiğini, görür. Sıkıntı içerisinde uykudan uyanır.
Hanımı “Bey ne oluyor. Sen böyle değildin.” der. “Sorma hanım gözlerimi yumdum hoca peşimde bana öyle eziyetler verdi ki anlatamam.” der. Tekrar uyumaya çalışır. Uyuyamaz elbisesini giyer, gece gidip hocanın kapısını çalar. Hoca dışarı çıkar. “Hocam ne olur, Allah aşkına beni rahat bırak uyuyayım. Bana eziyet etme. Sana inandım.” der. Hoca “Ben bir şey yapmadım oğul sen korkmuşsun git oku üfür yat” der. Adam eve gelir yatar, uykuya dalıverir. Adam bir daha değil hocaya inanmamak, hocanın lafının olduğu yerden bile kaçar...
İKİSİ DE ÇIKSA GENE YERİM:
Abuzer amca mukallit biri. Esprileriyle herkesi güldürür köy Halk’ı tarafından sayılan sevilen muhterem bir insandır. Abuzer amca domatesi, acı biberi, üzümü çok severmiş. Fakat gözlerinden rahatsızmış. Oğlunun birine bir gün “Beni doktora götür” der. Oğlu babasını alır doktora gider. Oğlu espri olsun diye doktora gizlice “Babama domates, acı biber, üzüm yemeyeceksin” der. Doktor muayene ederken “Amca senin gözlerin berbat olmuş. Acı biber, domates, üzüm yemeyeceksin.” deyince. Abuzer amca “Ney ney! Hele bir daha söyle.” der. Doktor aynı kelimeyi tekrarlar. Abuzer amca “Doktor oğlum o dediklerini. Gözümün ikisi de çıksa yine yerim.” der...
İKİMİZ DE KAZIK YEDİK:
Çok eski
yıllarda Cerit’li iki akraba K.Maraş’a hamallık yapmaya giderler. Akşama kadar
günleri sırtlarıyla yük taşımakla geçer, acıkırlar. Her gün çorba içerken hele
bu günde lokantaya gidelim derler. O tarihlerde lokantalarda en pahalı yemek
yüz elli kuruşmuş. Hamallar birer tabak pirinç pilavı, birer tabak fasulye
sulusu Yerler. Sıra gelir hesaba, dört kap yemek altı yüz kuruş eder. Hamallar
şaşırır. Bir haftalık kazançları bile o kadar yok. Lokantacıya “cebimizde olanı
verelim kalan borcumuzu sonra gelir öderiz.” derler. Lokantacı kabul eder.
Ceplerindekini verip dışarı çıkarlar biri diğerine sorar. “Yahu biz ne yedik ki
bu kadar para tuttu?” der. “Diğeri ikişer kap yemek yedik.” der. Bir diğeri
“Yok, yok ikimiz de iyi bir kazık yedik keşke gide de çorba içeydik.” derler...------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder