Aramızdan Ayrılanlar

KAYBETTİKLERİMİZ
KAYBETTİKLERİMİZ
Çağrı Güler Mustafa Baykut M. Ali Güneş Urus Kemal Gülsüm Çakıl Ayşe Ibrık Hüsne Zorkun Bağdat Elmas Emine Güler Dursun Sivri Havva Rande Cennet Mağara Hüsne Berk Hortlu Hacı Vakkas Kaya Kazakçı Yusuf Yusuf Kırıcı Mustafa Dinler Semerci Durdu Emine Yarbaş Mercen Yıldızlı Mahmut Ali Sultan Karagöz Elif Dolgun Ramazan ve Ülkü D.Şehitleri Emine Kozak Ambarcı Elif Doruk Ali Fatık Onaran Ahmet Dinler Osman Ahmet Zeynep Gök Hasan Dilbaz Hanifi Kekil Mısto Hüseyin Ömer Çirkin Zeynep Nurhak Sinan Dolgun Azzıkçı Ali Hava Kekeç Ümmusün Mehmet H.Kökenöz Ayşe Kökü Hanım Tükel Mehmet Aygörmez Elif Aygörmez Ayak Cuma Mehmet Yalçın Hatice Sarıaltun Beser Mustafa Recep Mehmet İmam Cuma Ayşe Kınalı Mehmet Koca Ayşe Karabıyık Ayşe Demir Nalbant Hasan Ahmet İğde Bömrklü Onbaşı Mehmet Havuç H.Temizyürek M.Onaran E.Çetinkaya Cengiz Sümbül Fatma Berker U.Ahmet Gök Fatih Yakar ve Eşi Hasan Arı ve Eşi M.Ali Arı Hatice Yıldızlı Fahri Yıldızlı İsrafil Yıldızlı Abdurahman Çolak ve Eşi Alırza Ünal Kızı emine Mehmet Kardeş ve Eşi Akif Kuş Fatma ve Merve Koca Furkan ve Nursel Mehmet Dilik ve Eşi Ayşe Dilik Teslime Dilik Ayşe Dilik Salman Malkoç Beser Malkoç Fadime Malkoç Esin Malkoç Beser Mıstık Kasım Zorkun Duran Tekin İbrahim Kozak Nurgül Kozak Canan Kozak Cansu Kozak Enes Kozak Edanur Çalışkan Elif Yeşil Emre Çalışkan Gülsüm Çalışkan Hatice Sivri İsa Filiz Mehmet Canlı Mehmet Çadır Muzaffer Deşir Nursel Hasırcı Ramazan Kırıcı Salman Erinci Yakup Zorkun Yusuf Kelle LİNK ADI Cahal Berk Ebili Berk Mehmet Berk Ökkeş Berk Mıstık Berk Ayşe Berk Selver Berk

18 Eyl 2014

ÇAĞLAYANCERİT KÖYÜ

  

                  ÇAĞLAYANCERİT ESKİ ORTA OKUL:
      Çağlayancerit rakım 1150 yüz ölçümü 642 kilometre Alan 417 kilometredir. Çağlayancerit’i dört avcının kurduğu söylenir. Köyün kesin kuruluş tarihini bilen olmamakla birlikte köyün kuzeyinde bulunan Köye uzaklığı 2 kilometre olan Pamuklu Bölgesinde Kurulduğu söylenmektedir. Daha sonra b-Büyükpınar’ın çevresine yerleşmişler. Çağlayancerit, zamanında Türkiye’nin ve Kahramanmaraş’ın en büyük köylerinden biriydi. Ancak köy olmasına rağmen
       1960 yılına kadar yolu ve suyu yoktu. Büyüklerden öğrendiğime göre 1949 yılında köyde köşkerlik yapan Köşker Ali adında bir esnaf hastalanır. Köyün yolu ve arabası yok. Mahalleden üç beş kişi hastayı katıra bindirerek kazıklı yolundan doktora götürürler. Ancak doktora yetişmeden köşker Ali yedi kuyular yakınında vefat eder. Tekrar cenazeyi katırın sırtından alıp Cerit’e dönerler. Kabri Çağlayancerit mezarlığındadır. Köyün merkezi 1954’ lerde 850 haneydi. Bunu nerden biliyorsun?
        Derseniz ben O tarihlerde ilkokula gidiyordum. Muhtarlık tarafından bana görev verildi. Tüm haneleri tek,tek gezerek numaralandırdım. Cerit halkı eskiden Çukurova’ya çapa ve pamuk işçisi olarak giderlerdi. O tarihlerde köyün yolu ve arabası yoktu. Herkes yatacak yorganını, bir aylık yiyeceğini (merkeplere) yükleyerek ya Bozlara ya haydarlıya tirene giderlerdi. Durakta bir hafta trenin gelmesi beklenirdi.
         Daha sonra kara vagonlara binerek Adana’ya varılırdı. Adana’da bir ay çapa vururlardı eğer pamuk mevsimiyse 45 gün çalışırlar tekrar kamyonlarla Bozlar köyüne gelirler. Adana’dan gelenlerin yakınları (merkebini), katırını önüne katar Bozlar’a gelir. Bu çilekeş insanlar yine eşyalarını (merkep) ve katırlara yükleyerek götürebileceği kadar sırtına da yük alarak düşerdi yola. Aksu çayının bazı yerlerinde o coşkun suları geçerek
       20 km yol yürüyerek Cerit`e gelinirdi. Çağlayancerit köyünün yolunun yapılması için Köyde çok dönemler muhtarlık yapmış olan Ali Onaran 1956 yılında kolları sıvar. İmece usulü köylüyü toplayıp kısığın çetin ve yol vermez kayalarını kazma kürekle külünkle demir çivilerle dinamitlerle kırarak ve kendisi de işçilerle beraber çalışarak bir jip gidecek kadar 20 km yolu kısa zamanda Cerit’e kavuşturur. Muhtar hakkında rüşvet yiyor diye bazı kişiler valiliğe dilekçe verirler. Maraş’tan iki memur gelir. Bu arada olaya kendim şahit oldum; ben yolda çalışanlara su taşırdım. O kişiler muhtarın kim olduğunu işçilere sordular. O arada muhtar kompresör tabancasıyla kayaları kırıyordu. Üst baş toz toprak içinde çalışıyordu. Adamlar muhtarın yanına giderek “Sen ne yapıyorsun kimsin?” dediğinde
       “Ben köyün muhtarıyım, çalışıyorum siz kimsiniz?” der. “Biz Maraş’tan geliyoruz hakkınızda soruşturma var derler. Onun için geldik.” derler. Çalışan işçilere sorarlar. Böyle bir şeyin Olmadığını, muhtara hakaret edildiğini söylerler. Muhtar’a “Zaten senin bu halini görünce sana söyleyecek söz bulamadık. Bu muhtar hiç rüşvet yer mi?” diyerek tutanaklarını tutup gittiler. Yol yapımı devam etti. Yine muhtarın başvurusuyla Ulu Dere ve Aksu’nun birleştiği noktaya 1958 yılında Merhum Menderes hükümeti zamanında bir köprü yapıldı. Bu köprünün yapımında Bozlar halkının emeği inkâr edilemez. Katırlarla Bozlar’ dan çimento çektiler. Derelerden köprüye kum taşıdılar. Köprü bitinceye kadar köprünün işçiliğinde çalıştılar.
       Bozlar halkı sığırıyla, davarıyla coşkun suları geçerek yaz aylarında yaylaya çıkarlardı. Daha sonra köprüden geçilirdi. Bu köprü günümüzde hala kullanılmaktadır. Muhtar Ali Onaran 1959 yılında köye sağlık ocağı Yaptırmak için uğraştı. İşçiliğini köylüler yaptı. Yine Menderes hükümeti zamanında istiklal mahallesine sağlık ocağı yapıldı. Sağlık ocağında ilk görev yapan Doktor İzmirli Mehmet Tüysüz’ dür. Sağlık ocağında en çok kalan doktorlardan biriydi. Ali Onaran. 1973 yılında Kahramanmaraş’a göçtü. Kendisi çok iyi bir marangoz ustasıydı. Açtığı hızar atölyesinde marangoz’luk mesleğini devam ettirdi. Oymacılıkta büyük ustaydı. (1922) doğumlu olan Ali Onaran 25.02.2005 tarihinde Kahramanmaraş’ta vefat etti. Mezarı Kahramanmaraş asri mezarlığındadır. Ali onaran ölünce 1974 yılında Abdullah Çetinkaya muhtar oldu… Âşık Ali Ataş
        ASLI YOKMUŞ:
       Çağlayancerit belediyesi vatandaşına yardımcı olur derlerdi
(aslı yokmuş.) Vatandaşının derdine derman olur yarasını sarar derlerdi. Onunda aslı yokmuş, başımıza gelenlerden sonra nasıl bir belediye olduğunu anladık. Fazla laf etmeye gerek yok. Diğer konulara girelim. Eski belediye başkanı Sayın K.Mehmet Yıldızlı 2006 yılında gözde ki tarlamızın başındaki boşluğa altı lavabo tuvalet üstüne bay ve bayan için 30 metre kare mescit yaptı. Mescit’in kuzeyinde bir iş yeri doğusunda ikinci iş yeri vardır. Mescit iş yerlerinin meydanını engelliyor diye meydanı açmak için o günkü belediye başkanı Üzeyir Kızılseki ilgilenmedi mescit’in sacını çatısını söküp kaybettiler. 2020 yılında belediye nasıl bir karar aldı? Bilmiyoruz. Mescit belediye tarafından tamamen yıktırıldı. Gelen misafirler o mescitte namazını kılıp dualar ediyorlardı bazen toplu cuma namazı kılınıyordu. Hani bizde bir mesele vardır biri gelir yapar diğeri gelir yıkar doğruymuş. Bir vatandaş mescit yıkıntısının arasında bulduğu elektrik saatini götürüp evine taktırıyor. Edaş görevlisi bu saat mescit saati nerden aldın? Deyince gözde sökülen mescit’in Yıkıntılarının arasında buldum ne bileyim aldım getirdim der. Görevli bunu kullanamazsın götür belediyeye teslim et der. Bumu devletin malına sahip çıkmak. Bumu belediyecilik…
      KÖY ORMANLIKMIŞ:
      Babamdan edindiğim bilgilere göre; Zamanında Çağlayancerit köyü’nün birçok mahallesi ormanlık imiş genelde fakılar mahallesinin bulunduğu yerler ormanmış. Büyük pınarın çevresinin söğüt ve çınar ağaçlarıyla çevrili büklük olduğu, suyunun çağlayarak aktığı için Köy Çağlayan ismini bu sudan aldığı söylenir. Çağlayancerit’ evleri yapılırken birbirine bitişik şekilde yapılmış. Mertek ve hezen dediğimiz ağaçların evlerin yerinden kesilerek damın üzerine atıldığı, bu ağaçların ardıç ve Kamalak olduğu ve uzun olduğu en az iki üç evin hezen ihtiyacını karşıladığı söylerdi. Günümüzde de buna şahidiz. O tarihlerde evlerde soba oda yok. Her evin bir ocaklığı var. Bu ocakta koltuk kolu dediğimiz iri odunlar yanardı. Ocağın üzerinde geniş ve yüksek bacaları vardır. Bu bacalar günümüzde dahi özelliğini korumaktadır. En az on beş ev bitişik düzen olarak yapılmıştır.
       Bahar aylarına doğru evlerin üzerinde ve aralıklarında otlar biter. Kuzular evlerin üzerinde otlatılırdı. Evlerin duvarları taş, Harcı çamur, Sıvası saman karıştırılmış çamur. Yanmış kireç ile badana edilirdi. Damların üzeri mertek ve çapkı üzeri topraktır. Doğru düzgün sokağı caddesi olmayan bu evlerin salonu, odası, mutfağı, banyosu, tuvaleti, yoktu. Taştan yapılmış bu evlerde oturan İnsanlar kolay, kolay hasta olmazlardı. İnsanlar kışın arada bir grip olurdu. Gribin ilacı: bildiğimiz tarhana ocakta kaynatılarak üzerine bir avuç kırmızıbiber karıştırılır sıcak, sıcak içilir. Yorgan kafaya çekilip, yatılır ve terlenirdi. Sabah kalkıldığında hiçbir sıkıntı kalmazdı.Yaşadığımız o zamana ait birkaç dörtlük yazmıştım.
                     ----------------------
                 Radyasyon filan yoktu
                 İnsanlarda neşe çoktu
                 Tansiyonun adı yoktu
                 Köyümü geri özledim
                                  .
                 Biraz yorulurdu beden
                 Masal anlatırdı dedem
                 İnsan ölmezdi aniden
                 Köyümü geri özledim
                    ----------------------
      Sokaklara hayvanlar bağlanır ve burada yemlenirdi. Haliyle sokaklar hayvan pisliği doluydu. Köylü sığırlarının zibilin evin önüne dökerek senelerce orada kalırdı. Evlerin alt katları genellikle ahır olarak kullanılırdı. Bu sebeple evler çoğunlukla iki katlıdır. Sokaklar çok dar günümüzde bile birçok sokağa araba ve itfaiye aracı giremez. Yaya yürünebilir. Evlerin çamaşır ve bulaşık suları sokaklara serpilirdi. Sokaktan geçen pek çok insan çamaşır ve bulaşık sularından baştan aşağı nasibini alırdı. Evlerin doğru dürüst penceresi yoktu. Pencere yerine Temek denilen bir kedi sığacak kadar genişti. Pencereleri cam yerine naylon ile kapatılırdı Günümüzde bu evlerin birçoğu mevcut kullanılmaktadır. Köyün hiçbir evinde su yoktu. Köylü Keziban Hatun camisinin önündeki tarihi pınardan köyün gelini kızı bakraç ve satırlarla Büyük pınardan evlerine su taşırlardı. Köyün Muhtarı Ali Onaran 1970 li yıllarda köye 75’ lik siyah pik borularla değirmen gözünden imece usulü köylüyü çalıştırarak köye su getirdi. Köyün muhtelif yerlerine 6 tane çeşme yaptırdı. Köylü bir müddet bu çeşmelerden hem sığırlarını sular hem içme suyu olarak kullanır
                                           Âşık Ali Ataş
          BÜYÜKPINAR:
        Tarihi Keziban hatun caminin önünde bulunan tarihi büyük pınardır. Pınarın suyunun caminin altından geldiği söylenir. Bu su Çağlayancerit’in hayat suyudur. Yıllardır Çağlayancerit halkı içme suyu olarak kullandı. Köyün gelini kızı bu pınardan bakraçlarla yaz kış evlerine su taşıyarak içme suyu çamaşır ve bulaşık yıkamada kullanırlardı.
Köylü hayvanlarını bu pınarda sularlardı. Suyun bol olduğu yıllarda camiye çıkılan eski taş merdivenden caminin avlu duvarlarından sular fışkırırdı. 5 Mayıs 1984 yılında şiddetli yağmur sonucu Zorkun çayının taşmasıyla pınar başında Bulunan 3 adet dut ağacı yıkıldı. Pınar tamamen kaya ve çamurlarla doldu. Halk pınardan haftalarca Çamur ve taş temizledi. Çağlayancerit köy iken akan bir çeşmesi yoktu. Hiçbir ailenin evinde suyu, banyosu yoktu. Pınarın 20 metre yakınına zamanında köylüler tarafından yapılmış. Çevirme denilen geniş bir mekân vardı. Pınarın coşkun suyu Bu çevirmenin içinden akardı. İnsanlar karşıdan karşıya geçmeye cesaret edemezdi. Köy kadınları nöbetleşerek en az 10 aile bir arada bu çeşmede çamaşırlarını yıkarlardı. O zamanda pek sabun bulunmadığı için meşe külü’nü sabun yerine kullanırlardı. Şimdiki adıyla İstiklal ve
        Fatih Mahalleleri önünde bulunan yüzlerce dönüm araziler bu suy ile sulanırdı. Bu arazilere Buğday, Arpa, Nohut, Gilgil darı, konak darı, kızıl darı, Mısır darı çeşitleri ekilirdi. Bazı aileler sebze bahçesi yapardı. Şimdiyse pislikten pınarın suyunun içileceği kalmadı
Yaz aylarında bu su çok soğuk kışın buğulanır ılık akardı. Şimdi günümüzde bu suy sade arazi sulamada kullanılıyor. Geceleri pınarın gölünde balık sürüleri takla atarak dolaşırdı. Sabah namazı suyun gözüne geri dönerlerdi. Balık avlamak için Bir vatandaş tarafından pınarın gözüne dinamit atıldığı. Hiç bir balığın ölmediği söylenir. Kimilerine göre bu balıklar kutsaldır. Muhtar Ali Onaran mühendis getirdi. Pınarı kontrol ettirdi. Pınarın kaynağının büyük bir nehir olduğunu caminin altından ve bir bölümünün karşı kayalıkların altından geldiğinin söylemişlerdi. Pınarbaşı Köyün eski pazaryeri olarak ta bilinir. Cuma günleri çevre köylerden gelen insanlar bu pazardan alış veriş yapıp evlerine dönerlerdi. Yıllardır üzerine şiir’ler yazdığım büyük pınar 2010 yılında Çağlayancerit belediyesi’nin hışmına uğradı. 2013 yılında kepçelerle tarumar edildi. Devlet Pınar en az üç metre çukurda kaldı.
       Pınarın üzeri betonlarla kapandı pınar eskiden kocaman bir göl halinde akardı. Cami cemaati bu pınarda abdestini alır camiye girer ibadetini yapardı. Daha sonra Keziban Hatun Camii imamı Mehmet Kekil’in çabaları ile caminin bitişiğinde bulunan Ç.Cerit’in ilk ahşap ilkokulu Molla Yusuf’a ait olan ev yeni sahibinde rızası ile belediye istimlâk etti. Keziban Hatun camisine ait tuvaletler yapıldı. Banyo yapıldı sıcak su tesisatı çekildi. Vatandaş abdestini burada alır camiye girer. 20.10.2011 yılları kurak gitti. Sular azaldı. Büyük pınar da bu kuraklıktan nasibini aldı. Suyu tamamen azaldı araziler susuz kaldı...  Âşık Ali Ataş       
         GELMİŞ GEÇMİŞ MUHTARLAR:
        Mercik Kâhya bir dönem muhtarlık yapmış. (Ölü). Küçük Kız lakaplı Eşe Fatma Yıldızlı. 07.01.1854 tarihinde doğmuş. Köyde iki dönem muhtarlık yapmış. Bu bayan muhtarın bıyıklı ve hafif sakallı olduğu söylenir. 15.04.1935 tarihinde 81 yaşında ölmüş. (Muhtar Büyük Gazi Hasan’ın nenesi imiş). Fakılar sülalesinden Ahmet Efendi lakaplı Ahmet Tükel bir dönem muhtarlık yapmış (1910 doğumlu 1969’da ölmüş). Fakılar sülalesinden Nazmi Tükel bir dönem muhtarlık yapmış. (1332 doğumlu 1997 yılında ölmüş). Fakılar sülalesinden N.Kemal Ertem bir dönem muhtarlık yapmış. (1925 doğumlu 1980 yılında ölmüş). Hafızlar sülalesinden Hafız Ahmet Doğanpınar bir dönem muhtarlık Yapmış. (1310 doğumlu 1972 yılında ölmüş). Pürçüklüler sülalesinden (Pürçüklü Ali) Ali Haklı bir dönem muhtarlık yapmış. (1341 doğumlu 2004 yılında ölmüş). 
        Çakallar sülalesinden Çakal Ali lakaplı Ali Güler 1952/1956 yıllarında muhtarlık yaptı 1995 yılında öldü. Daha sonra mühür Ali Güler’den alınarak Salman Engizek’e verildi (ölü). Salman Engizek’in Muhtarlık yaptığı önceki yılları Hatırlamasam da 1959 yılında muhtarlığı Ali Güler’den devraldı. 1909 yılında doğmuş 1961 yılında kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiştir. Yerine birinci Aza olan Veli Şahan gelerek bir yıl muhtarlık yapmıştır. Abdullah Çetinkaya 1974/1982 yılları arasında bir dönem muhtarlık yapmıştır. Mühür Karaca Abdullah’tan alınarak birinci Aza olan Küçük Gazi Hasan Yıldızlı’ya verildi. Yıldızlı altı ay kadar muhtarlık yaptı.1934 doğumlu olan Yıldızlı 2007 yılında vefat etmiştir. 1983 de muhtarlık seçimini Ahmet ağalar sülalesinden Ali Onaran’ın yeğeni Hasan Onaran kazandı. Azalarıyla birlikte köyde olan davalarda haklıya haklı haksıza haksız diyebilen azasıyla muhtarıyla açık sözlüydü 16 Haziran 1986 da köyün son muhtarı olarak tarihe geçti...
KABİLELER:
Deli Ahmetli Aşireti,
Dabanlı Aşireti,
Kızıllı Aşireti,
Aralık Evi,
DELİLER:
Adı Mehmet, lakabı Fişöke sağır. Bu insan tam deliydi. Derelerde bulduğu leşlerin ciğerlerin söker, koynuna koyar, acıktıkça yerdi. Kendisine dokunulmazsa kimseye saldırmazdı. 1959 yılında vefat etti. Adı Elif, lakabı Devlip. Bazen soyunur sokakta çıblak gezerdi, bazen giyinir kuşanır bir hanım efendi olurdu. 1960 yılında vefat etti.
         MECNUNLAR:
        Küpeli Güccük, Ejder, Kerem Salman, Durmuş, Mustafa Zeki vefat etmişlerdir. Mehmet Tekel kayboldu, Duran, Cevdet ve Tola yaşıyorlar. Not: Eski tarihlerde köyde hiç engelli bir kişi ve iki delinin harici deli yoktu. Şimdiyse ilçemizde çok engelli insan vardır...Aşık Ali Ataş
      KEZİBAN HATUN CAMİİ:
      Çağlayancerit’te Keziban hatun camisi ilk inşa edilen yapılardan birisi Olduğu söylenmektedir. Camisi mimarisinin Selçuklu dönemi mimarisiyle örtüştüğü söylenmektedir. Caminin 1812 de yapıldığı söylense de hangi tarihte yapıldığı kesin bilinmemektedir. Bildiğim ve duyduğum kadarıyla sizlere Keziban hatun camisini anlatmak istiyorum. Söylentilere göre Keziban Hatun’un Engizek’li olduğu söylenir. Ancak hangi sülaleden olduğu bilinmemektedir. Keziban Hatun bir Cuma günü Cerit’e gelir. Büyük pınarı görür, bu pınarın başına bir cami yapılmasını ister. Köyde ileri gelen birkaç ustayı çağırır. Buraya bir Cami yapılacak der. Yerinin sert kaya olduğu için ustalar bu sert kayalar üzerine cami yapılmaz derler. Keziban Hatun belindeki kuşağı çözer ustalara bir kese dolusu altın verir. Altını alan ustalar tamam deyip caminin temeline başlarlar.
      Temelinin düzelmesi bir yıl sürer. Cami ise üç ay gibi bir sürede tamamlanır. Yaşlıların anlattığına göre birçok merteğin cami yakınlarından kesildiği diğerlerinin Öksüz Dağı eteklerinden getirildiği söylenir. Anlatılanlara göre Keziban Hatun’un bu caminin tamirini yaptırdığı da söylenir. Aslında cami hakkında sağlıklı bir bilgiye sahip değiliz. Duvarları taş ve geniş kantarmalıdır. Yapıda beton kullanılmamıştır. Harcının yakılmış kireç ve kum karışımı olduğu sıvasının kireç ve kum karışımından yapıldığı bellidir. Cami tamamen zemin kayalar üzerine inşa edildiği gibi doğusu kayalara yaslanmaktadır.
       Duvarının kalınlığı 90 cm. yüksekliği dört metredir. İçteki bölüm duvarları geniş kantarmalı olarak yapılmıştır. Suların bol olduğu senelerde caminin arka duvarından sular sızardı. Caminin üzeri kamalak ve ardıç merteğidir. Mertekler yaklaşık dört metre boylarında, kök boyalarla boyanmış ve ayetlerle süslenmiştir. Merteklerin üzerine çapkı döşenmiş üzeri toprakla örtülmüştür. Cami yaptırma derneği başkanı Nazmi Tükel bir sabah namazı sonrası cami cemaatine caminin tamiri için Ağaç kesmeye gidilecek der. Herkes bir yerde toplanıp camiye ağaç getirmek için gitmişlerdir.
        Caminin çürüyen mertekleri değiştirilmiştir. Camide yapılan tadilatta caminin giriş kapısının üzerinde mertekler arasına konulan bir tahtaya tarihin arapca harflerle yazılı olduğunu bizzat kendimde görmüştüm. Bu tarih yazılı tahtanın kaybolduğu söylenmektedir. İkinci tadilat sırasında duvara konulan bir taş üzerinde (1275) tarihi yazılı olduğunu da belirtelim. 1959 yılında köylüler tarafından caminin büyütülmesi düşünülür. Kimileri buna karşı çıksa da nihayeti camiye ek için karar verilir. Bu bölümün taşlarını bir kilometreden halk sırtlarıyla ve merkepleriyle taşıdılar. Kalaycı Ahmet Yurtal ve Topuz Salman Çelebi tarafından taşlar yontuldu. Yapılan ek bölümün duvarı yontma taşlarla yapıldı.Cami bir misli büyütüldü. Alt katına dört tane dükkân yapıldı. Bir müddet bu dükkânlar esnaflara kiraya verilerek caminin gideri karşılandı. Camiye kıble tarafından doğrudan girilir. Ayrıca o tarihlerde yapıldığı söylenen pınara inip çıkmak için bir de taş merdiven vardı. Yapılan Tadilatta kuzeyinden ikinci bir kapı açılmıştır. Bu kapıya taş merdivenlerle çıkılmaktadır.
        1967 yılında köyün hayırsever İnsanları tarafından caminin minaresi yaptırılmıştır.1980 yılında Üzerindeki çapkılar kaldırılarak yerine tahta döşendi. Merteklerin orijinalliği bozulmadan yerlerine tekrar konuldu. Karda, yağmurda, akmasının önüne geçmek için yine köy halkı tarafından çatı yaptırıldı. Keziban Hatun cami imamı Sayın Mehmet Kekil'in çabalarıyla 20 Aralık 2010 tarihinde Hatay vakıflar bölge Müdürlüğü tarafından restorasyon çalışmaları başlatıldı. Restorasyon bir yıl sürdü. 06.03.2012 tarihinde bir Cuma namazı sonrası kaymakam Olgun Öner ve yüzlerce cami cemaati ile törenle cami tekrar ibadete açıldı.. Ancak Osmanlı arşivlerinde devlet tarafından 1812 yılında camiye imam atandığı bilgisine ulaşılmıştır... Âşık Ali Ataş   
      MERKEZ ORTA KÖPRÜ   
     Babam hem marangoz, hem çiftçi, hem duvar ustasıydı. Köyde bulunan evlerin ve komşu köylerin evlerinin onlarcasını yapmıştır. Babam Fakılar mahallesinin ormanlık bir bölge olduğunu söylerdi. Cerit evleri yapılırken birbirine bitişik yapılmış. Mertek ve hezenlerin yerinden kesilerek damın üzerine atıldığı bu ağaçların ardıç ve kamalak olduğu ağaçların uzun olduğu en az iki üç evin hezen ihtiyacını karşıladığını söylerdi. Günümüzde bu hezenleri görebiliyoruz. Her evin bir ocaklığı vardı. Bu ocakta koltuk kolu dediğimiz iri odunlar yanardı. Ocağın üzerinde geniş ve yüksek dört köşe bacalar veya kamalak bedeninin içi oyularak yapılmış bacalar. Bu bacalar günümüzde taş duvar kerpiç evlerin üzerinde eski özelliğini korumaktadır.
       Cerit evleri birbirine bitişik yapıldığı gibi müstakil evler de yok değil. Ancak bu evler penceresiz ve odaları yok. İçerisinde ocaklık, kurna, selamlık, kucaklık vardır. Bir kedi sığacak kadar önden evlerin ışıklandırma deliği vardır. Sebebi ise o zamanlar memlekette eşkıyalar kol gezermiş. Köylü eve eşkıya girmesin diye pencere koymazlarmış. Şimdiki adıyla İstiklal Mahallesinde ismiyle ünlü uzun dam vardır. En az on ev yan yana bitişik yapılmıştır. Bu sebepten Uzun Dam ismini almıştır. Evler genelde çamurlu taş duvar üzeri mertek çapkı topraktır. Bahar aylarında evlerin üzerinde otlar biter. Kuzular evlerin üzerinde otlarlardı. Evlerin duvarları 60-70 cm kalınlığında sıvası saman karıştırılmış çamur yanmış kireç ile badana edilirdi. Doğru düzgün sokağı, caddesi olmayan bu evlerin salonu, odası, Mutfağı, banyosu, tuvaleti yoktu. Tuvaletler evden 3-5 Metre uzağa yapılırdı.
       Veyahut zorkun deresinin kenarlarına gidilirdi. Bu ahşap evlerde oturan insanlar kolay, Kolay hasta olmazlardı. 1950'lerde köyde cüzzam hastalığı vardı. Muhtar Ali Onaran 1956 yılında Ankara’dan iki doktor istedi. Bir erkek bir bayan geldi. Bir ay boyunca tüm Çağlayancerit büyüklü küçüklü muayeneden geçirildi. 40 kişiye yakın cüzzam hastası varıdı. Hasta kişiler tedavi altına alındı. Tedaviden sonra köyde yeni cüzam vakaları görülmedi. 2021 yılına kadar yaşayan 2 kişi kaldı. Başka hastalıkların adı yoktu. İnsanlar kışın soğuk günlerinde bazen grip olurdu. Gribin ilacı bildiğimiz tarhanaydı. Tavada kaynatılıp kırmızıbiber karıştırılarak sıcak, sıcak ağaç kaşıkla içilirdi. Neden ağaç kaşıkla içer yorganı üstüne çeker yatar, terlerdi. Sabahleyin yatağından dinç olarak kalkardı. Yaşadığımız o zamana ait bir dörtlük yazdım.
                                .
               Hormonlu sebze yemezdik,
               Doktor kapısı bilmezdik,
               Hasta yatardık ölmezdik,
               Eski Köyümü özledim.
                             .
      Not: şiirin devamını (Anlatamadım) şiir kitabımın (52) sayfasından okuyabilirsiniz. O tarihlerde sokaklara hayvanlar bağlanırdı. Haliyle sokaklar hayvan zibiliyle doluydu. Köylü zibili evin önüne döker senelerce orada kalırdı. Evlerin alt katları genellikle ahır olarak kullanılırdı.Evler çoğunlukla ahşap ve iki katlıdır. Sokaklar çok dar. Günümüzde bile birçok sokağa araba giremez, yaya yürünebilecek kadar dar. Evlerin çamaşır ve bulaşık suları sokaklara serpilirdi. Sokaktan geçen pek çok insan bulaşık sularından baştan aşağı nasibini alırdı... Âşık Ali Ataş       
       FATİH ESKİ ORTAOKUL:
      Köyün dış mahallelerinde bulunan en son evler, Kör Hasan Hacı Demiröz’ün evinden yukarda ev yoktu. Şimdiki adıyla istiklal mahallesi Kayabaşında Molla Halil’in evi, şimdiki adıyla Fatih Mahallesi Kayabaşında nalbant Mustafa’nın evi, Boğazkesende Mısır`ın evi, mezarlık tarafında Veli Ataş’ın evi vardı. Bu evlerin harici tüm bayırlar boştu. Garajın bulunduğu yerde Ütü Solak Mıstık Tekel’in evi vardı. Bu evin bulunduğu yer kitir kayalıktı. Evin kenarında bir mağara mevcuttu. Adam odununu kışın bu mağaraya koyardı. Bu evin dışında ev yoktu. Bugün bu evin yerinde Yelolar’ın dört katlı ev ve iş yerleri vardır. Şimdiki garaj camisinin bulunduğu yere gâvur Kabirliği denilirdi. 2013 de Muhsin Yazıcıoğlu camisi yapılınca bu camii kapatıldı minaresi 2019 da yıktırıldı. Bu çevreler Abdurrahman Kızılkaya’ya ait üzüm bağıydı…
        BÖRKLÜLER:
       Börklülerin evleri köyden dört yüz metre batıda Urmeli de dört hane ev vardı. Şimdilerde burası koca bir mahalle oldu. Köyde tek elma bahçesi Börklü Dede’nin bahçesiydi. Ulu Dere’ye yakın yerde Halil Güneş’in evi vardı. Şimdiki kaymakamlık, karakol binası ve afet evlerinin bulunduğu yerler tamamen üzüm bağlarıydı. 1959 yılında bu saydığım semtlerde bir tane ev yoktu. Şimdiki petrollerin bulunduğu yer Demirci Salman’a ait bağ ve tarla idi. Ulu Dere yakınında evi, bir de su değirmeni vardı. Daz’ın ufacık bir bölümü ormandı. Bu ormanlıkta Ufo Kıdılı lakaplı Veli Menekşe’nin köm damı vardı. Yaz ve kış burada davar yayardı. Buranın suyu yoktu. Ancak kışın kar basırılarak içme suyunu ve davarların içecek suyunu kardan temin ederdi. Bu bölgede günümüzde bile meşe ağaçları vardır. Köyün önü denilen iki geçeli arazilerde mısır, gilgil, konak darı ve buğday yetiştirilirdi. Sebze bahçesi pek olmazdı. Kır Mehmetlerin tarlasında büyük bir çınar ağacı vardı.
     Bu çınarın içi dallarının ucuna kadar kovuktu. Fakat ayakta idi. O zamanlar ölçmüştüm. Çınarın beden genişliği dört metre idi. Köyün ortasından akan Zorkun Deresi’nin iki tarafı yaşlı ceviz ağaçları ile doluydu. Aynı yerde Fakı Osman’a ait üç tane kayısı ağacı vardı. Üç Harmanlar denilen yerde Özbeklere ait çok yaşlı bir ceviz ağacı vardı. Ayrıca burada 3 tane sıralı ekin çıkartma harmanları vardı. O tarihlerde Cerit’te yaşlanmış ceviz ağaçları çoktu. Cerit’e göçebe olarak kalburcular gelirdi. Bu aileler büyük cevizlerin altında otururlar, kalbur, sarat, elek yapıp köylüye satarak ekmek parası kazanırlardı.
       Saz çalıp türküler söyleyen aileler de vardı köyde Yonuz Ali lakaplı mecnun biri vardı. Beline örme iple bağladığı bıçağı ile gezerdi. Öfkelendirildiğinde bıçağını çekerek kişileri kovalardı. Küpeli Güccük lakaplı bir mecnunumuz vardı. Bunun gözleri görmezdi. Hiç kimseye zararı dokunmazdı. Kendi kendine Kur’an okuyarak sokaklarda gezer dolaşırdı. Yerden eline geçirdiği çalıları toplayıp eve annesine götürürdü. Yılandan çok korkardı. Bir defa sesini duyduğu insanı asla unutmazdı. Bir gün sesini duyduğu insanları sesinden ve elbiselere ellerini sürerek o kişiyi ismiyle tanırdı. “Ede hoş geldin” derdi. Fakat kızdırıldığında çok küfür ederdi…       
       TARİHİ TAŞ KÖPRÜ:
      Köyün ortasından akan Zorkun Çayı, köyü iki mahalleye ayırır. Büyük yayla, Zorkun, kavak yaylasından gelen sular ilkbaharda coşar, kışın ırmak haline gelir kolay, kolay geçit vermezdi. Bu derede yazın bir damla su olmaz. Derenin üzerine o günün şartlarına göre çay taşları ve keveke taşlarıyla kemerli bir köprü yapılmış yapılış tarihini günümüzde bilen ve gören yok. Köprünün harcı kireç ve kum karışımı, Keziban Hatun Camisiyle beraber yapıldığı tahmin ediliyor. 2011 yılında bir vatandaş tarafından her tarafı betonla sıvandı. Köprü özelliğini yitirdi. Belediye ilgilenmedi. Köprünün etrafındaki evler sökülürken ayaklarının her ikisi de hafriyat larla çamurlarla dolduruldu. Son yıllarda dere üzerine üç köprü daha yapıldı. Bir tanesi yayalar için tahta Köprü bir tanesi taşla yapılmış kemerli köprü, diğeri şimdiki ana cadde üzerindeki beton köprü. 2014 yılının Temmuz aylarında Aksu’nun suyu tamamen bulanık aktı. halk tedirgin oldu. Çünkü tarihlerde bu suyun bulandığı görülmemişti. Mühendis geldi. Yapılan incelemeden sonra suyun gözünün geniş bir göl olduğu yılın kuraklık gittiğinden suyun azalması sebebiyle kenarlarının uçmuş olabileceği söylendi…            
        KÖYÜN İLK İLKOKULU:
       1956 yılında ilkokula başladım. Köyde okul yoktu. Keziban Hatun Camisinin bitişiğinde bulunan ahşap ev Molla Yusuf isimli Vatandaşa aitti. Bu evde okula başladım. 82 kişi erkek öğrenci olarak okuduk. Aramızda kız öğrenci yoktu. Kız çocuklarının okutulmasını istemeyen köyde ileriyi görmeyen insanlarımız varıdı. Büyüklerin anlattıklarına göre daha öncede bu evde okuyan öğrenciler diploma almışlardır.1955 yılında köy halkı tarafından okul temeli atıldı. Bir yıl içinde İki sınıf, bir salon ve bir öğretmen odası yapılarak faaliyete geçti. 15.02.1956 yılında yeni okula taşındık. 1960 yılında ilkokul diplomamı aldım. Okul şimdiki adıyla istiklal mahallesindedir. Birkaç defa yıkılarak yerine şimdiki mevcut dört katlı okul yapıldı. Oda yıkıldı 2021 yılında yeni okul yapımına başlandı.
        ORTAOKUL:
       Köyde ortaokul yoktu. Ancak köyün ileri gelen kişilerinden Küçük Gazi Hasan Yıldızlı bir sabah kalkar Kahramanmaraş Milli Eğitim Müdürüne gider. Hasan Bey konuşmasını iyi bilen kişiliğe sahipti. Köye ortaokul açılmasını ister. Milli Eğitim Müdürü “yerimiz yok nasıl ortaokul açalım” deyince Hasan Bey“Benim evim var, gelin kontrol edin, münasip görürseniz okul olarak kullanalım” der. Müdür bu defa “Bizim okul kiralayacak paramız yok der.” Hasan Bey ben kira istemiyorum. Kira almamak İçin senet yapalım. Yeter ki okulu açın der. Müdürün kaçacak yolu kalmaz.1975 yılında köye gelerek şimdiki İstiklal Mahallesi Sağlık Ocağı karşısında bulunan Hasan Bey’in evinin kontrolü yapılır ve okul için münasip görülür. Köye böylece ortaokul açılmış oldu. Bu ev yedi yıl ortaokul olarak kullanıldı. Diploma alan gençler oldu. Hasan Bey 1934 yılında doğmuş 2007 yılında ölmüştür. Merhum’a Allah’tan rahmet diliyorum. Şimdiki adıyla istiklal mahallesine 1959 da yapılan sağlık ocağı yıkılarak 2021 yılı sonunda kaymakamlık binası yapımına başlandı... Âşık Ali Ataş
     KÖY ISSIZ KALIRDI:
     İlkbahar geldiğinde herkes bahçe evlerine göçer köy ıssız kalırdı. Köyde kimse kalmazdı. Güz mevsimi gelinceye kadar Sokaklar sessiz olurdu. Köyde oturan toplam Dört aileyi geçmezdi. İnsanlar Gündüzleri bile kendi mahallesinde Sessizlikten korkardı. Geceleri korkudan kimse sokağa çıkamazdı. Köy halkı mezarlıktan çok korkardı. Gün battıktan sonra köylü mezarlığın 100 metre yakınına gelemezdi.
        KÖYE ELEKTRİK GELDİ:
       1984 yılına kadar köyde elektrik yoktu. Herkes geceleri evini aydınlatmak için gazyağı lambası idare kullanırdı. Çam, lastik kırıntısı ile evler aydınlatılırdı. Sığırları yemlemek için idare kullanılırdı. Yemekler ocakta odun ile pişerdi. Bizler çayın, şekerin ne olduğunu bilmezdik. Ancak dağlardan, kayalıklardan topladığımız aydın çayı, yünlü çay adını verdikleri doğal çaylar vardı. Bu çaylar günümüzde de vardır. Çaydanlık olmadığı için tavalarda ve kazanlarda kaynatıp şeker yerine pekmez katarak içerdik.
       KÖŞKER HACI:
       Köyde P.T.T. yoktu. Askerlerin mektupları köye Köşker Hacı eliyle gelir giderdi. Köşker Hacı aslen Çağlayanceritli olup Kahramanmaraş’ta ikamet etmekteydi. Bu kişi çarşı başında köşkerlik yapardı. Gelen giden mektuplar burada birikirdi. Köyden gönderilen mektuplar Köşker Hacı’ya iletilirdi. Köşker Hacı köşkerliğinin yanı sıra fahri olarak Cerit’in posta işleriyle uğraştı. Köyün arabası yolu yoktu. Ayda yılda köyden Kahramanmaraş’a yayan giden birileri olursa köşker Hacı’ya uğrayıp köyden gönderilen mektupları oraya verir gelen mektupları alır köye getirirlerdi.
       KIŞ GÜNLERİ:
      O tarihlerde köye üç dört metre kar yağardı. Köylü kışın sığırlarını sulamak için ya kar eritir, yâda kar altından tünel açarak tarihi Taş Köprü’nün kenarından çıkan pınarda sığırlarını sularlardı. Damlardan kürümekle bitmeyen kar'ı çullara koyarak üç beş kişi boş alanlara taşırlardı. Merdiven yerine kar yığınlarına basarak iki katlı evlerin önünden damın üzerine çıkılırdı. Ve aralık atlamadan damdan dama, komşudan komşuya gidilirdi.
      ARILIK VE ÜZÜM BAĞLARI:
     1983 yılında Arılık’ın mezarlık yamacına köy muhtarı Abdullah Çetinkaya tarafından çam ağaçları diktirildi. Kısa zamanda bu bölgede yüze yakın çam ağacı meydana gelmişti. Son yıllarda belediyenin bazı çalışmaları nedeniyle çam ağaçları heder olmuştur. Ancak günümüzde üç beş çam ağacı kaldı. Arılık tepesinin etrafı üzüm bağlarıydı. 1956 yılında tepenin üzerine üç metre yükseklikte kalın latalardan oluşan bir direk dikildi. Adına işaret denildi. Ne için dikildiğini kimse anlamadı. Üç beş yıl devam etti. Daha sonra direk çürüdü ve yıkıldı. Doğusunda Pendir Hacı Yusuf, Pendir Mehmet, Pendir Hasan’a ait bağlar ve evi vardı. Güney doğusunda Minik Hoca,
      Nazmi, ve İmam Hasan Tükel’in bağları vardı. Bu bağların altında guzgeçe’ye giden bir patika yol vardı. Şimdiyse bu yol belediye tarafından sekiz metre genişletilerek ulu dereye kadar parke taşı döşendi. Arılığ’ın güneyinde Veli Ataş, Boyacı Ömer, Solak Yusuf, Solak Mehmet, Kalaycı Veli, Katrancı Hacı Ömer, Güney batısında Cuhla Ömer Ali ve Cuhla Ömer Veli bağları vardı. Her aile katır yükü dediğimiz yüklerle 15 şer 20 şer yük üzüm keserlerdi. Kuzeyi ise ilçe evleri ve 2016 yılında arılığın eteğine iki katlı bir sağlık ocağı yapıldı. Son yıllarda bağlar tamamen battı. Herkes bağını arsa yaptı.Hoca’nın bağının içinde çağal dediğimiz taş yığınları vardı. Bu taşları bağın dışına taşırken çağalın birinin içinde bir kazan altın bulur.“Akşam olsun da eve götüreyim.” derken uzaktan takip eden biri Hoca eve gittiğinde altınları oradan alır. Götürüp başka yere saklar. Bir başkası onu takip eder. Altınları saklanan yerden alır. Altınları kimin çaldığı belli olmasa da şüpheler bir kişinin üzerinde yoğunlaşmıştı…
          MASERE NEDİR?     
       Masere yedi farçtan birkaç saldan bir büyük, bir küçük ocaktan meydana gelir. Farçlar bir metre ile iki metre kare halinde bir metre derinliğinde. Masere ocağı yuvarlak ve derin bir kuyu halindedir. Kuyunun etrafı ateşe dayanıklı kiremit taşları ve kireç ile örülür. Ocağın pekmez kaynayan ve tortluk denilen bölümü, özel yapılmış uzun tandır taşlarıyla çevrilir. Bu tandırların ön kısmı biraz dar, arka kısımları geniş olur. Tandırlar kenar kenara dizilir. Araları hamur ile birbirine yapıştırılır. Tandırların ucuna gelen kısmına bakırdan özel yapılmış kalın ve derin bir teş yerleştirilir. Pekmez kaynatılacak hale getirilirken ocakta büyük odunlar yakılır. Şimdiyse maserenin adı bile kalmadı…
       MASERELER VE SAHİPLERİ:
       Şimdiki İstiklal mahallesinde Yalancıların evlerinin bulunduğu yerde Hasan Demiröz’e ait masere vardı. Boğazdan Engizek’e giden yolun kenarında boğaz girişinde Hacı Demiröz’e ait bir masere vardı.Şimdiki garajdan 100 metre ileride Çökeliğin bağının kenarında Mehmet Onarana ait evin yerinde Karaveli Aliye Ait Masere vardı. Kazıklı yolu üzerinde şimdiki ulu dere köprüsünün yakınında beş tane masere vardı.Maserenin biri Pürçüklülere, diğeri Katrancı Hacı Ömer’e Halil Onaran ve Abizerlere ait masereler vardı. Köyün doğusunda Demirci Salman’a ait masere vardı. Karafirez’de Gocoğlan ve Çöllo’lara ait masere vardı. Şimdiki kaymakamlığın bitişiğinde Molla Halil ve körhasan Mehmet’e ait masere vardı. Memiş İsmail ve Memiş Ahmet’e ait masere vardı. Güney bağları içinde Boynu eğriye ait masere vardı. Devrentte Galifelere ait masere vardı. Engizekte 1 Alikocalarda bir masere vardı...
      ÜZÜM BAĞLARI:
      Güney, Taşlık, Harap, Hanifoğlu, Yalangoz, İğde Üzüm Bağları, Ateş Yusuf Bağı, Hatın oluk Bağları, Bileller ve Gözüböyükler Bağları, Körhasanlar ve Mollalar Bağları, Arılıkta Pendirler Bağları, Cuhla Ömerler, Ateş Veliye ait Bağlar, Toraman Bağları, Demirci Salman’ a ait bağ. Teslimeler, Fakılar, Mucuklar ve Devrent Bağları, Engizek Alikocalar, Biçmoluk ve Cüceler Bağları, Yalancılar Bağları.1956/1967 yılları arası üzüm bağları Ceritlinin geçim kaynağı idi. Ezezi, sultan ezezi, kabarcık, Mahrabaşı, ak üzüm, patlak kara, peygamber üzümü, kurunur üzümü, asma üzümü gibi birçok çeşitleri vardır…

Hiç yorum yok: